5 Haziran 2019 Çarşamba

meaning of life / sırmanın yolu

Yeni bir döngünün başlangıcı, eski döngünün bitimi... Aynı döngünün içinde kendini yeniden bulmak... Tam 1 yıl önceki senle şuankinin arasındaki muazzam fark... Kendini ve potansiyelini keşfetmenin getirmiş olduğu farkındalık ve önüne baktığında karşında uzanan sonsuzluk... O sonsuzluğa adım atman ve adım attığın an yaşamdaki tek gerçeğin ''sen!'' olduğunu keşfetmen. İçindeki tanrı parçacığına temas etmen ve bunun getirmiş olduğu yalnızlık hissiyle baş başa kalman. Tutunduğun her şeyin bi' illüzyon gibi teker teker dağılması ve gerçeklik ile gerçek ötesilik arasında gidip gelmek.Kendi potansiyelinin sınırsızlığını görmek ama bunu tek başına gerçekleştirmek zorunluluğu ile yüzleşmek...
İşte içinde bulunduğum döngü bunları kapsıyordu. Kendime erişmenin, kendini keşfetmenin getirdiği dengelenme ile patlamış ve yeni bir dengesizliğin-bilinmezliğin içine düşmüştüm: Ben kimim? Neyim? Niye yaşıyorum? Yaşamın gerçek amacı nedir?
1 yıl önce kendimi keşfetmek ve potansiyelimi açığa çıkarmak adına gözümü karartmış ve büyük bir meydan okumaya girişmiştim. Bu meydan okumayla kendimi bulmuş, ispatlamış ve bunun boşluğu güz dönemi okula dönmüştüm. Bir tür anlamsızlık bulutu etrafımı sarmıştı ve bunun fırtınası ile savrulurken ali ihsan ile tanışmıştım. Öylesine parlıyordu ki, yaşam içindeki afallamam 2'ye katlanmıştı. Sonra o parlaklığın içinden bir el uzandı ve beni kendisine çekti. İşte o zaman tanrısal bir varoluşun hayatını uzaktan değil; bu sefer bu varoluşun merkezinden yaşamı gözlemleme ve bunun nasıl bir deneyim olduğunu keşfetme fırsatı buluvermiştim. Tüm o kraliyet gücü büyük bir zerafet ve sadelikle etrafa yayılıyordu. Her şey o kadar illüzyondan ve şatafattan uzak bir gerçeklik içindeydi ki, etrafı gözlemlerken ayağınızı, kafanızı sağa sola çarpmadan ilerleyemiyordunuz. Ama bu acı olumsuz değil tam aksine insanı kendine getiren, doğasını öğreten ve kendisini kendisine veren bi' acıydı. Minnettardım...
Bu güçten ilham alıp o kralın omzundan tutup kendime doğru çektim bir akşam. Başını omzuma yasladım. Önce saçından, ardından yanağından, sonra dudağından öptüm. O kral kendisini bana bıraktı; ben de kendimi seve seve O'na...
Hayatımda daha önce kendimi kendime veren böylesine bir güç keşfetmemiştim; beni benden alanların aksine. Şaşırmış olduğum kadar mutlu ve sevgi doluydum ve bunu tüm cömertçe etrafıma saçıyordum. ''Aşk seni huzursuz eden enerji değil, yanına huzurlu ve rahat hissettiğin kişidir'' sözünü şimdi daha iyi anlıyordum. Bu aşk mıydı, bilmiyordum ve umrumda da değildi. Tek bildiğim burada mutlu ve huzurlu olduğumdu...
Sonra ben bir hata yaptım: bu gerçekliği ''illüzyon'' olarak görmekte ve kabul etmekte tutturdum ve bu sevgi dolu- güvenli alanın kontrolü ve gücü ele geçirmesine; kendi yaşamımın-yolumun önüne geçmesine izin verdim. Ben bunu seçtikçe bu gerçeklik içinde yabancılaşmaya ve en sonunda artık oraya ait olmamaya başladım. Çünkü o yaşam, o krallık o kadar gerçek ve o kadar doğaldı ki, varoluşu gereği hiç bir illüzyon ve yanılsama orada barınamazdı. Buna ısrar eden her varoluş, yaşamın gerçek doğasıyla yüzleşmek ve bunu ''görmek!'' zorundaydı. Keza tüm sistemi ve varoluşu kontrol eden ve illüzyonu bir arada tutan bir gerçeklik katmanı vardı ve bu illüzyonun-yanılsamanın tek niahi amacı kendimizi, potansiyelimizi ve varoluşumuzu test etmek ve gerçekleştirmek için bize verilen araçlardan bir tanesiydi. Araç asla amaçla yer değiştirilemezdi...
Ve bunu kabul etmemek için kafasını kuma gömen ben, sonunda ilahi yasanın cevabı ile baş başa kalmıştım: Bu gerçeklikten uzaklaştırılıp kendi yanılsamalarımın merkezine fırlatıp atılmak... Ne yaptıysam o gerçekliğe erişemiyordum. ''İllüzyonun içinden gerçekliğe erişemezsin, bunu ancak onun üzerinden yükselerek başarabilirsin'', bunu çok sonradan anlayacaktım...
Kendi yanılsamamın içinde bana felaket, yıkım, ölüm gibi gelen her şeyin aslında kendimi ve kendi gerçekliğimi bulmak için bana verilmiş bir şans, bir mucize olduğunu ve hayatımdaki tüm felaketlerin aslında bana hizmet ettiğini sonradan farkında varacaktım...
İllüzyon ve yanılsamalar birer birer yıkılıp yok olurken ben dehşete kapılmış bir şekilde gözlerimi kapamış bu kıyametin bitmesini bekliyordum. Bi' süre sonra cesaretimi toplayıp gözlerimi açtığımda sadece gerçekliğimle, kendimle ve yaşamımla baş başa kaldığımı fark ettim. Tüm o alt-üst olmuşluğa rağmen kendi gerçekliğimi kendimi yaratmak için kullanmayı seçtiğimde ve buna izin verdiğimde kendi tanrısallığımı keşfetmiş ve kendi gerçekliğime dokunmuştum. Bu keşif ve farkındalık yaşamımda bir kuantum sıçramasına sebep olmuştu. Şimdi kral olmayı, krallıkta yaşamayı ve her şeyi ama her şeyi tüm çıplaklığı ve tüm gerçekliği ile görebiliyordum. Ve tüm bu gerçekliklerin ortasında şimdi yine yeniden o hüznün, o yalnızlık hissinin, o anlamsızlığın içinde kendi yolumda ilerlerken bir yandan da ne yapacağımı bilemez haldeydim...
Ailemin, yuvamın merkezindeyim, artık kaçacak bir yerim kalmadı. İçimdeki tanrısal öz'ün bana hissettiğim bu hüzün ve yalnızlık duygusunun da aslında bana hizmet etmesi için gönderilen bi' tür yanılsama olduğunu ve tek yapmam gerekenin merkezimden aldığım güçle sorumluluğumu alarak etrafımdaki o sise doğru adım atıp ardındaki ışıkla, ışığımla, cennetimle kavuşup bir araya gelmek olduğunu fısıldadığını duyabiliyorum. Geçmişteki her savruluşum, bir sonraki doğumumda daha da derin merkezlenmemi sağladı ve artık etrafımdaki bu karanlık bulutlar içimdeki sesi duymamı engelleyecek güçte değil; çünkü o gücü ve kontrolü artık onlara vermiyorum.
İçimdeki güneş'e erişip ışığım ile kendi ay'ımı aydınlatabilmeyi sana borçluyum.
Teşekkür ederim...
                                                                                   
                                                                                                      Fiat Lux!
                                                                                                                   Sırma