5 Haziran 2019 Çarşamba

meaning of life / sırmanın yolu

Yeni bir döngünün başlangıcı, eski döngünün bitimi... Aynı döngünün içinde kendini yeniden bulmak... Tam 1 yıl önceki senle şuankinin arasındaki muazzam fark... Kendini ve potansiyelini keşfetmenin getirmiş olduğu farkındalık ve önüne baktığında karşında uzanan sonsuzluk... O sonsuzluğa adım atman ve adım attığın an yaşamdaki tek gerçeğin ''sen!'' olduğunu keşfetmen. İçindeki tanrı parçacığına temas etmen ve bunun getirmiş olduğu yalnızlık hissiyle baş başa kalman. Tutunduğun her şeyin bi' illüzyon gibi teker teker dağılması ve gerçeklik ile gerçek ötesilik arasında gidip gelmek.Kendi potansiyelinin sınırsızlığını görmek ama bunu tek başına gerçekleştirmek zorunluluğu ile yüzleşmek...
İşte içinde bulunduğum döngü bunları kapsıyordu. Kendime erişmenin, kendini keşfetmenin getirdiği dengelenme ile patlamış ve yeni bir dengesizliğin-bilinmezliğin içine düşmüştüm: Ben kimim? Neyim? Niye yaşıyorum? Yaşamın gerçek amacı nedir?
1 yıl önce kendimi keşfetmek ve potansiyelimi açığa çıkarmak adına gözümü karartmış ve büyük bir meydan okumaya girişmiştim. Bu meydan okumayla kendimi bulmuş, ispatlamış ve bunun boşluğu güz dönemi okula dönmüştüm. Bir tür anlamsızlık bulutu etrafımı sarmıştı ve bunun fırtınası ile savrulurken ali ihsan ile tanışmıştım. Öylesine parlıyordu ki, yaşam içindeki afallamam 2'ye katlanmıştı. Sonra o parlaklığın içinden bir el uzandı ve beni kendisine çekti. İşte o zaman tanrısal bir varoluşun hayatını uzaktan değil; bu sefer bu varoluşun merkezinden yaşamı gözlemleme ve bunun nasıl bir deneyim olduğunu keşfetme fırsatı buluvermiştim. Tüm o kraliyet gücü büyük bir zerafet ve sadelikle etrafa yayılıyordu. Her şey o kadar illüzyondan ve şatafattan uzak bir gerçeklik içindeydi ki, etrafı gözlemlerken ayağınızı, kafanızı sağa sola çarpmadan ilerleyemiyordunuz. Ama bu acı olumsuz değil tam aksine insanı kendine getiren, doğasını öğreten ve kendisini kendisine veren bi' acıydı. Minnettardım...
Bu güçten ilham alıp o kralın omzundan tutup kendime doğru çektim bir akşam. Başını omzuma yasladım. Önce saçından, ardından yanağından, sonra dudağından öptüm. O kral kendisini bana bıraktı; ben de kendimi seve seve O'na...
Hayatımda daha önce kendimi kendime veren böylesine bir güç keşfetmemiştim; beni benden alanların aksine. Şaşırmış olduğum kadar mutlu ve sevgi doluydum ve bunu tüm cömertçe etrafıma saçıyordum. ''Aşk seni huzursuz eden enerji değil, yanına huzurlu ve rahat hissettiğin kişidir'' sözünü şimdi daha iyi anlıyordum. Bu aşk mıydı, bilmiyordum ve umrumda da değildi. Tek bildiğim burada mutlu ve huzurlu olduğumdu...
Sonra ben bir hata yaptım: bu gerçekliği ''illüzyon'' olarak görmekte ve kabul etmekte tutturdum ve bu sevgi dolu- güvenli alanın kontrolü ve gücü ele geçirmesine; kendi yaşamımın-yolumun önüne geçmesine izin verdim. Ben bunu seçtikçe bu gerçeklik içinde yabancılaşmaya ve en sonunda artık oraya ait olmamaya başladım. Çünkü o yaşam, o krallık o kadar gerçek ve o kadar doğaldı ki, varoluşu gereği hiç bir illüzyon ve yanılsama orada barınamazdı. Buna ısrar eden her varoluş, yaşamın gerçek doğasıyla yüzleşmek ve bunu ''görmek!'' zorundaydı. Keza tüm sistemi ve varoluşu kontrol eden ve illüzyonu bir arada tutan bir gerçeklik katmanı vardı ve bu illüzyonun-yanılsamanın tek niahi amacı kendimizi, potansiyelimizi ve varoluşumuzu test etmek ve gerçekleştirmek için bize verilen araçlardan bir tanesiydi. Araç asla amaçla yer değiştirilemezdi...
Ve bunu kabul etmemek için kafasını kuma gömen ben, sonunda ilahi yasanın cevabı ile baş başa kalmıştım: Bu gerçeklikten uzaklaştırılıp kendi yanılsamalarımın merkezine fırlatıp atılmak... Ne yaptıysam o gerçekliğe erişemiyordum. ''İllüzyonun içinden gerçekliğe erişemezsin, bunu ancak onun üzerinden yükselerek başarabilirsin'', bunu çok sonradan anlayacaktım...
Kendi yanılsamamın içinde bana felaket, yıkım, ölüm gibi gelen her şeyin aslında kendimi ve kendi gerçekliğimi bulmak için bana verilmiş bir şans, bir mucize olduğunu ve hayatımdaki tüm felaketlerin aslında bana hizmet ettiğini sonradan farkında varacaktım...
İllüzyon ve yanılsamalar birer birer yıkılıp yok olurken ben dehşete kapılmış bir şekilde gözlerimi kapamış bu kıyametin bitmesini bekliyordum. Bi' süre sonra cesaretimi toplayıp gözlerimi açtığımda sadece gerçekliğimle, kendimle ve yaşamımla baş başa kaldığımı fark ettim. Tüm o alt-üst olmuşluğa rağmen kendi gerçekliğimi kendimi yaratmak için kullanmayı seçtiğimde ve buna izin verdiğimde kendi tanrısallığımı keşfetmiş ve kendi gerçekliğime dokunmuştum. Bu keşif ve farkındalık yaşamımda bir kuantum sıçramasına sebep olmuştu. Şimdi kral olmayı, krallıkta yaşamayı ve her şeyi ama her şeyi tüm çıplaklığı ve tüm gerçekliği ile görebiliyordum. Ve tüm bu gerçekliklerin ortasında şimdi yine yeniden o hüznün, o yalnızlık hissinin, o anlamsızlığın içinde kendi yolumda ilerlerken bir yandan da ne yapacağımı bilemez haldeydim...
Ailemin, yuvamın merkezindeyim, artık kaçacak bir yerim kalmadı. İçimdeki tanrısal öz'ün bana hissettiğim bu hüzün ve yalnızlık duygusunun da aslında bana hizmet etmesi için gönderilen bi' tür yanılsama olduğunu ve tek yapmam gerekenin merkezimden aldığım güçle sorumluluğumu alarak etrafımdaki o sise doğru adım atıp ardındaki ışıkla, ışığımla, cennetimle kavuşup bir araya gelmek olduğunu fısıldadığını duyabiliyorum. Geçmişteki her savruluşum, bir sonraki doğumumda daha da derin merkezlenmemi sağladı ve artık etrafımdaki bu karanlık bulutlar içimdeki sesi duymamı engelleyecek güçte değil; çünkü o gücü ve kontrolü artık onlara vermiyorum.
İçimdeki güneş'e erişip ışığım ile kendi ay'ımı aydınlatabilmeyi sana borçluyum.
Teşekkür ederim...
                                                                                   
                                                                                                      Fiat Lux!
                                                                                                                   Sırma

22 Nisan 2019 Pazartesi

Yin-Yang

İşte yine oradaydım.
Kelimenin tam anlamıyla, bitmiştim. Maddi ve manevi kaynaklarım tükenmişti. Bu zor süreçte sığındığım, kendimi bulmaya ve tekrar yaratmaya çalıştığım ilişkim de yıkılıp gitmişti. Elimde kendimi savunacak hiç bir parça olmadan aleni bir şekilde yaşamın ortasında buluvermiştim kendimi. Yeni yıl benim için bu şekilde başlamıştı. Elinde hiç bir şeyi kalmayan bir birey olarak, işe yetişebilmek adına ilk iş gününe ayrıldığı sevgilisinin evinden gitmek zorunda olan biriydim; sevgilisi evde olmamasına rağmen...
benim için oldukça ağır olan tüm bu yüklerle birlikte ist.daki en iyi hotellerinden birinin pastane bölümünde çalışmaya başlamıştım, kaldığım yurda 25km uzaklıkta olması ve hiç bir maddi kaynağım olmamasına rağmen her gün işe yaklaşık 20tl yol parası harcamak zorunda olmam gibi bazı problemleri çözmem gerekiyordu elbette öncelikle.
Ben ve travmalarımla birlikte, önüme yeni bir sayfa açılmıştı. Yıkılan her şeyin yeniden inşaa edildiği ve yeni bir düzenin yaratılacağı kaos sonrası başlangıcın içindeydim. Bu zor süreçte üzerimdeki kara bulutları ve betonlaşmış karanlık düğümleri delip geçen ilk an ''hayattayım ve yaşam hala devam ediyor'' farkındalığı oldu. Kendi kendime kalmıştım lakin tüm ''yandım,bittim,öldüm,tükendim,mahvoldum'' nidalarıma rağmen aslında var olmaya devam ediyordum ve yaşam kaldığı yerden devam ediyordu. Bu farkındalık ve kendi kendime kalmışlık; bana uzun zamandır kazanamadığım bir içsel sohbet ve bu sohbetin sonunda da içsel bir Bütünlük ve Denge kazandırmaya başladı. 50 günlük Sömestr sürecim ve iş deneyimim; hayatımda yıllardır kazanamadığım tecrübe ve farkındalık katmamı sağladı kendime. Her gün adeta yeniden doğuyor ve hem kendimi hem yaşamı fethediyordum. Bunun verdiği his tarif edilemezdi. Sonuç olarak o Sömestr Döneminin ardından kendimi yeniden keşfetmiş, adeta yeniden doğmuştum. Her zaman Ay olmaya alışkın Ben, içindeki Güneş'e erişmiş; buradaki sonsuz ışığı kendi Ay'ına yansıtmayı keşfetmiş ve artık Dengelenmişti.

Bir insan 1.5 ayda ne öğrebilirdi?


* Bazen bir şeyin varlığından ziyade, yokluğunun varlığı da ne kadar öğretici, geliştirici ve mucizevi olduğunu öğrendim.


*Neye inanırsan inan, sana katkı sağladığı sürece hiçbir şeyin bundan daha önemli olmadığını öğrendim.


*İhtiyacımız olan tek şeyin kendimizle derin bir bağ ve iletişim olduğunu, dışarıda aradığımız her şeyin kaynağının burada, içimizde olduğunu öğrendim.


*Biz istemesek de, zor durumlara maruz bırakılmadıkça potansiyelimizi keşfedip bunu aşamayacağımızı öğrendim.


*Seni sen yapan her ne ise, bunların senin güç kaynağın olduğunu ve varoluşunun amacının bunları kullanarak kendini yaratmak ve ifade etmek olduğunu öğrendim.


*Başımıza ne gelirse gelsin, asla ''dünyanın sonunun'' gelmediğini, ''ölüp bitmediğimizi''; yaşamın her koşulda devam ettiğini ve tüm bu olumsuz inançların bizim yarattığımız birer yanılsama olduğunu öğrendim.


*Denge kelimesinin yaşamın kilit anahtarı olduğunu, her şeyin bir biriyle iç içe olduğunu ve cehenneme kadar merkezlenmedikçe cennete erişilemeyeceğini öğrendim.


*Yaşamdaki dışsal tüm gerçeklik ve inançların tek amacının bizim içimizdeki kendi doğrularımızı ve gerçeklerimizi bulmamızı sağlayacak birer referans noktası olduğunu, bunları olduğu gibi kabul edip kendimize uydurmaya çalışmanın yaşamdaki en büyük mutsuzluk ve işkence kaynağı olduğunu öğrendim.


*Yaşamla, Evrenle, her şeyle organik bir bağımız olduğunu ve bize yol göstermek, rehberlik etmek için her zaman yanı başımızda olduğunu öğrendim.


*Kaynağı kendi Öz'ünden gelmediği sürece, atacağın her adımın sonucunun birer kaos olacağını öğrendim.


*Her şeyin olduğu gibi olduğunu, bize uymayan olay ve kişilerin olduğu durumlarda olanı kabul edip, tüm sorumluluğu alarak yola devam etmenin cenneti deneyimlemenin anahtarı olduğunu öğrendim.


* Yaşamın, kendimizin ve Biz'e ait olan her şeyin sorumluluğunu alıp buna göre yaşamaya başladığında, tüm karabulutların yavaşça dağılmaya başladığını ve ışığın her zaman orada olduğunu öğrendim.


*Bu hayattaki en önemli ve değerli ilişkinin, insanın kendisiyle-özüyle olan ilişkisi olduğunu öğrendim.


* Ve son olarak, Kendi Hayatımıza başkalarının yargı ve doğrularıyla değil, Kendi Gerçekliklerimizle bakmanın mutluluğun kaynağı olduğunu öğrendim.

                           
                                                                                                    -Fiat Lux!
MoB

10 Nisan 2019 Çarşamba

Sırma&Ali İhsan


                                                            Bölüm-1

Zamanın ve mekanın önemli olmadığı bi' gerçeklikte, ali ihsan ve sırma isimli iki varoluş yaşarmış. ali ihsan yaşamı boyunca Güneş'in, sırma ise Ay'ın yolunu tutmuş hep. Bu sebeptendir ki ali ihsan kükreyen bir göksel küre iken, sırma ancak kimselerin olmadığı karanlıkta kendini açabilen bir parıltıymış.
ali ihsan ve sırmanın yolu bir gün kesişivermiş. ali ihsan sırmaya o kadar parlak ve görkemli gelmiş ki, sırma bir an için ali ihsanın aydınlığında kendisini var edemediğini hissedip varoluşunu tehdit altında hissetmiş. İlk zamanlar ali ihsan sırma'ya öylesine erişilemez geliyormuş ki, ali ihsanı referans aldığında kensini bir türlü tanımlayamıyormuş. Bir gece sırma bu durumdan sıkılıp ali ihsanın tüm şaşasına aldırış etmeden cesur bir hamlede bulunmuş. O adımına karşılık da ali ihsan onu ışığıyla kutsayıp tüm cömertliği ile krallığına kabul etmiş. İşte o zaman ali ihsan ve sırmanın hikayesi başlamış olmuş.
Sırma Ali ihsanın krallığında yeni bir sabaha uyanmış. Bu öyleymiş ki, ali ihsan asil bir krala layık, krallığının tüm kapılarını sırma için sonuna kadar açmışmış. Daha önce böyle bir şey deneyimlemeyen sırmanın ise tek hissettiği derin bir sevgi ve mutlulukmuş. sırma bu cömert daveti sevgiyle kabul etmiş ve aralarında o günden itibaren derin bir bağ yapılanmaya başlamış. Lakin bu krallıktaki mutluluk için tehlike çanlarının çalması çok uzakta değilmiş . Zaman geçtikçe Güneş ve Ay, doğaları gereği, her biri bu krallıkta birer varoluş mücadelesi vermeye başlamış. Halbu ki bu savaş sadece birbirlerini yıpratmaktan başka bi' şeye yaramayan bi' tür yanılsamadan başka bir şeye dönüşmeyecekmiş...
Güneş krallığında yeni bir yaşama adım atan ali ihsan ve sırma, vakitlerinin çoğunu bu krallıkta sevgi dolu bir şekilde geçiriyorlarmış. Ali İhsan bu krallığın hükümdarı olduğu için işi oldukça başından aşkınmış. Fakat en ufak bir boş anında soluğu hemen sırmanın yanında alıverirmiş. Krallıktaki bunca koşuşturmayı doğal karşılayan sırma, ali ihsan ne zaman soluğu onun yanında alıp sarılıp öpse; o zaman yaşamdaki hiç bir olumsuzluğun kendisini rahatsız edemeyeceği bir yerde kendisini buluverirmiş. Sırma bu krallıkta kendisini o kadar mutlu ve iyi hissediyormuş ki, gitgide bu krallık dışındaki yaşamdan soyutlanmaya başlamış. Bu güvenli ve mutlu yaşam, dış dünyadaki macerayı ve yeniliği bilinmezlik ve tehlike olarak algılamasına ve daha da içe kapanmasına sebep olmuş. Sırma bir süre sonra merkezinden uzaklaşmaya başladığını, kendisine hizmet etmeyi ve kendi yaşamının sorumluluğunu almayı bıraktığını fark etse de bu krallıkta olmak daha ağır basmış ve bu durumu ötelemeye karar vermiş.
Sırma yaşam yolunda henüz emekleme döneminde olan, bu sebeple de varoluşunu ve doğasını keşfetme sürecini deneyimleyen çırak bir ruhmuş. Bu zamana kadar bildiği tek şey, 'Ay' olmakmış. Kendi ışığını bile nasıl kullanacağını bilemeyen bu çırak için yaşam doğal olarak çoğunlukla varoluş sancısı içinde geçiyormuş. Bu enerji alanı, ali ihsana göre kıyaslanıldığında daha içe kapalılık ve inaktiflik, bir süre sonra ali ihsan'ın dikkatini çekmeye başlamış.
Bir gün Ali ihsan ve Sırma kraliyet sofrasında yemek yerken sırmaya neden böyle içe kapanık olduğunu, neden aksiyon almakta bu kadar zorlandığını ve hep bu düşük enerji alanıyla yaşadığını sormuş. Bu soru üzerine sırma o an ne diyeceğini bilememiş. Ne yapabilirmiş ki? O da bu durumdan hoşnut değilmiş ama kendini keşfetme sürecinde olan bu varlık için hayat da kendisi de keşfedilip anlaşılmayı bekleyen bir sonsuzluk olarak görülüyormuş ve sırma bu sonsuzlukta kaybolup gittiğini hissediyormuş. Elinden geldiğince kendisini ifade etmeye çalışmış, acemi bir ışık parıltısıymış o henüz yanıp sönen... Yaşam onun için birçok bilinmezlik doluymuş ve bazen çok düşünmekten ne adım atacağını bilemez oluyormuş. Ne yapabilirmiş ki şuan? O bir Ay'mış sadece, kendisini Güneş gibi şaşalı şaşalı ifade etmek ve bir krallığa hükmetmek onun için çok yabancıymış, nasıl yapılacağını bilmiyormuş işte...
Sırma kendisini titreyen sesiyle ifade etmeyi bitirdikten sonra ali ihsan da dinlemeyi bitirmiş ve öylece bir süre bakakalmış. Bu kadar inaktif kalmanın nesi mantıklıymış ki? Çıkıp dünyayı keşfetmeden, kendi varoluşunu en yüce şekilde ifade etmeden bu yaşamda olmanın anlamı neymiş? Bu kadar içe dönük olduğu sürece sırmayı nasıl çözüp anlayabilirmiş? Sırma daha yaşam yolunun başında böyleyse nasıl gelişip büyüyebilecekmiş? Sırmanın bu doğası Ali ihsana hiç normal gelmiyormuş. Halbuki sırma tüm bu kendisini ifade etme çabasından sonra ihtiyacı olan ve ali ihsandan beklediği tek şey ali ihsanın onu kollarına sarmasıymış. Nitekim bu Kral söylemleri onu hiç iyi hissettirmemiş ve ali ihsanın bu reaksiyonu onu kırmış. Sevdiği insan bile doğasını bu şekilde yadırgarken sırma bu krallıkta nasıl kendisi olabilirmiş? Fırtınalı günlerinde ali ihsanın limanına sığınıp soluklanamayacaksa bunu kimden bekleyebilirmiş? Sırma bu duruma içerleyip daha fazla konuşmamayı seçmiş. Ne var ki  zamanla bu durum iyileşeceğine sırma için daha zor bir hal almaya başlamış. 
Yaşadığı her sıkıntısını ali ihsanla paylaşmak istediğinde ali ihsandan beklediği yegane şey ''anlaşılmak'' iken, ali ihsan sırmaya gün geçtikçe bir kralın otoritesiyle gelmeye başlamış, ya da sırmaya öyle geliyormuş...
Bir gün ali ihsana bunu ifade ettiğinde ali ihsan bunu kabul etmemiş, üstelik aslında böyle yaparak sırmanın ali ihsanı yargıladığını ve olduğu gibi kabul etmediğini belirtmiş. Acaba gerçekten böyle olabilir miymiş...?
Sırma bir sabah uyandığında, Krallığın tehdit altında olduğunu ve sefer için savaş hazırlıkları yapıldığını görmüş. Hemen Ali İhsan'ın yanına koşmuş. Ali İhsan duyduklarının doğru olduğunu, bu yoğun ve stresli hazırlık sürecine liderlik etmesi gerektiğini ve hazırlıklar biter bitmez de sefere çıkması gerektiğini söylemiş. Ali İhsan bu yoğunlukta Sırma'ya vakit ayıramayacağını, bunu lütfen kişisel algılamamasını, bu süreçte Sırma'nın onu daha da sıkıp sarmalamasına ihtiyacı olduğunu çünkü bu sıkıntılı süreçte kendisinin de zor bir Aslana dönüşeceğini ifade etmiş. Sırma olanlar için üzülse de, tüm bu olup bitenlerin aralarına girmesinin imkanı yokmuş. Sırma zaten her koşulda Ali İhsan'ın yanında olmak ve onu tüm varlığıyla desteklemek için oradaymış. Ali İhsan'a olan bağı ve sevgisi, bunu zaten kendiliğinden gerçekleştiriyormuş...
Savaş hazırlıkları tüm yoğunluğuyla devam ederken ali ihsan gece gündüz demeden bu hazırlıkların başındaymış. Bu zor ve stresli yolda duygusal ve hassas ali ihsanın yeri olmadığı için, Krallığın Hükümdarı bir Aslanın yapması gerektiği gibi tüm agresyonu, ciddiyeti ve rasyonelliği ile Krallıktaki yönetimi sürdürmeye devam ediyormuş. Bu yoğun süreçte ali ihsan ve sırma aynı krallıkta birbirleriyle görüşemez olmaya başlamış. Yoğun ve yorucu geçen günlerin ardından sırma ali ihsanın birazcık nefes alıp kendisine gelmesi için ona yaklaşmasını beklemiş lakin ali ihsan o birkaç saatlik uyku zamanında bile yalnız uyumayı tercih etmeye başlamış. Sırma bu durumun onu üzdüğünü, ali ihsanın o ufacık zaman diliminde nefes alabilmesi için kendisine sığınmasına izin vermesini istese de ali ihsan odağının dağılmaması ve ayakta kalabilmesi için yalnız uyumasının onun için daha iyi olacağını belirtmiş. Böylelikle aynı krallık içinde farklı yerlerde yaşar gider olmuşlar ikisi de. Sırma hem Ali İhsan'a destek olamadığı için, hem ali ihsan bunu seçmediği için, hem de koskoca krallıkta kendisini yapayalnız hissettiği için mutsuz ve üzgün olmaya başlamış. '' Belki de ben yeterince kapsayıcı değilimdir'' deyip ali ihsanın adım atmasını beklemeden her seferinde onun yanında olabilecek bir alan, bir fırsat yaratmak istese de tüm bu edimleri başarısızlık ve red ile sonuçlanmış. Ali İhsan'ın son derece zorlu ve yoğun bir süreçten geçtiğini, büyük bir varoluş mücadelesi verdiğini gayet iyi anlıyormuş. Bu durumda kim ali ihsanı sırmadan daha iyi anlayabilir, o varoluş mücadelesini ve ayakta kalma  sürecinde yaşadıklarını, hissettiklerini sırmadan başka kim daha iyi bilebilirmiş ki?
İşte sırf bu sebeple ali ihsanın kendisine bir an da olsa sığınmasını dört gözle bekliyormuş çünkü derinlerdeki o aslanın ''anlaşılmaya, biraz güvende ve huzurda hissetmeye'' ihtiyacı olduğunu en iyi sırma biliyormuş. Nitekim kendisin de varoluş yolculuğunda aradığı tek şey bu değil miymiş ?
Sefere birkaç gün kala birbirlerine o kadar uzak olmuşlar ki, sırma bu krallıktaki varoluş sebebini sorgulamaya başlamış. Burada olmasının amacı neymiş? Bu krallıkta ne sebeple bulunuyormuş? Belki de bu yoğunlukta ali ihsanı yalnız bırakmasının  ikisine de iyi geleceğini düşünerek saraydan ayrılmaya karar vermiş...
Ali ihsan'ın bildiği tek şey Güneş olmak, Aslan olmak, Kral olmakmış. Onun varoluşu hep bu olmuş. Bunu başkaları için değil, kendi doğası böyle olduğu için seçmiş ve bu yolda ilerlemiş. Şimdi bu zorlu dönemeçte alacağı her karar, atacağı her adım bu kadar önemliyken; odağının dağılmasına, gardını düşürmesine nasıl izin verebilirmiş? Sırma bunu nasıl anlayamıyormuş? Sorun sırmada değilmiş ki, sadece ali ihsanın yapması gereken bu varoluşuna ve kendisine olan saygının ve bunun sorumluluğunu almak; ki bu onun en temek seçimiymiş.
Ali ihsanın başından beri sırmaya anlatmak istediği de aslında buymuş. Kendi macerasına çıkmak ve hayatı olduğu gibi kucaklayıp kendisinden başka kimseye, hiç bir şeye tutunmadan, ihtiyaç hissetmeden var olabilmek!
"Ben burdayım!" diyebilmenin ve bunu deneyimleyebilmenin  en görkemli yolu bu değil de başka ne olabilirmiş!? 

9 Ekim 2018 Salı

Evreka!

Hayatımın en büyük farkındalıklarından birini yaşıyorum. Sanki zihnimde büyük  bir           big-bang meydana geldi ve  yaşamım boyunca cevabını aradığım, sorguladığım, yeri geldiğinde beni besleyen; yeri geldiğinde de beni hasta edip depresyona sürükleyen o sis perdesi birden aralandı ve  ''işte!'' artık tüm çıplaklığı ile gözümün önündeydi. Pattern çözümlenmişti. Artık anladım, anlamıştım...
Hayatım boyunca kendimi 'aykırı'  gördüm-görüldüm, hissettim-hissettirildim, tanımladım- tanımlandım. Bunun  varoluşumun bir parçası olduğunu biliyordum ama zaman zaman daha derin bir düzeyde sorguladığımda ''neden?'' demekten de kendimi alamıyordum. Bu aykırılık neden beni bu kadar farklı hissettiriyordu. Neden benim çevreme,ortama hatta zaman zaman kendime uyumlu ve rahat hissetmeme engel oluyordu?
Yaşamda bulunma amacımız neydi? Ne için burada bulunuyorduk? Gerçekten önemli olan neydi? Mutlu olmak, başarılı olmak, iyi hissetmek için neler yapmak gerekiyordu? Bunları nasıl bilebilirdik? Daha da önemlisi; bunları bilmek ve yapmak zorunda mıydık?
Gerçekten de belirli bir veya bir grup patika izlenmek zorunda mıydı. Yaşam, varoluşumuz bu kadar sınırlı ve kısıtlı mıydı? Eğer böyleyse, 'özgürlük -özgür olmak' dediğimiz kavramları gerçekten deneyimleyebilir miydik? Bu kadar sığ mıydık gerçekten?
Nesnel olarak gözlemlediğimde yaşamımın büyük bir çoğunluğu ''olması gerekenin'' oldukça dışındaydı. Bu yaşımda hala öğrenciydim, Birçok bölüm değiştirdim. hayatla ilgili net bir çizgim hiç bir zaman olmadı. 2 yıl önce babamı kaybetmekten hemen önce tavan yapan motivasyon ve yaşam enerjisi kaybı ile  başlayan süreçte tek yaptığım, saatlerce uyumak ve düşük bi' enerji seviyesinde yaşamaktı. yemek,içmek,gezmek,eğlenmek,sevişmek gibi beni temel düzeylerde mutlu eden bedensel hazlardan ibarettim ve daha fazlası olmak istememe rağmen bir şekilde bu edimi bir türlü gerçekleştirmiyordum.  Derslere girmiyordum, okula gitmiyordum, geleceğim ve hayat ile ilgili bir düşünce ve eylem planı oluşturmuyorum. Etrafıma baktığımda gördüğüm ise bunun tam tersiydi. İnsanlar harıl harıl bir şeyler için çabalıyordu. Herkes adeta devasa bir yarış içindeydi ve ben bu yarışın sebebini derin bir düzeyde bir türlü anlayamıyordum'' MUTLU OLMAK İÇİN GERÇEKTEN BU KADAR KONTROLDEN ÇIKMAK ZORUNDA MIYDIK!?''
Az önce daha önce birçok daha okuduğum ve kendimi kaybolmuş hissettiğimde okuma ihtiyacı hissettiğim eserlerden  birini(Tanrı ile Birlik) okuduğum esnada benliğimde muazzam bir şimşek çakt: Bu zamana kadar kontrolüm dahilinde veya dışında hissettiğim bu davranışlarımın hepsi ''tepkisel bir protesto''dan başka bir şey değildi. Gerçekten mutlu ve başarılı olmak için iyi bir üniversiteden mezun olmak zorunda mıydık, üniversiteden mezun olmak zorunda mıydık? Hayat amacımızı bilmek zorunda mıydık? Belirli standartlara göre mi yaşamak zorundaydık? Hayat amacımızı bilmesek, belirli kalıplar içinde yaşasak ne olurdu? O zaman mutlu olmayı, iyi hissetmeyi hak etmiyor muyduk? 
Şimdi geriye dönüp baktığımda, yaşam dediğimiz bu sarkacın olumsuz,negatif,kötü diye adlandırdığımız kısmında olmamın tek sebebimin çok derin düzeyde buna vermiş olduğum yaşamsal bir tepki olduğunu anladım: çevreme, arkadaşlarıma, aileme, insanlara, en başta da kendime...
okumak istemediğimde, çalışkan-başarılı bir birey olmadığımda, heteroseksüel olmadığımda, o bu şu olmadığımda ailem beni sevmeyecek miydi? Çevremdeki insanlar belli başlı şeyler ol'madığımda beni kabul etmeyecek miydi? Belli bir yol dışında değilsem, ''BEN KENDİMİ YETERLİ GÖRMEYECEK VE SEVMEYECEK MİYDİM?''
Daha da derin bir düzeyde gözlemlediğimde anladım ki, en yakınlarım dahil etrafımdaki insanların beni üzmesinin, incitmesinin sebebi de bu durumun bir tür yansımasından başka bir şey değildi. Sanki onların da demek istediği ''ben sana göre belirli kalıpların içinde değilsem, şöyle davranmazsam, öyle olmazsam beni olduğum gibi kabul etmeyecek, beni sevmeyecek misin''?
Birden bire yaşam,yaşamak,evren, her şey ama her şey gözümde tek bir sorudan ibaret haline geldi '' beni olduğum gibi kabul etmeyecek, sevmeyecek misin?'' Başta benim kendimin kendim için duymak istediği, hayatım boyunca dışarıdan da duymak istediğim, bunun için yanıp tutuştuğum tek bir şey vardı: '' Önemli değil, Oğuz. Önemli değil. Ne olduğunun, ne yaptığının, neyi seçtiğinin hiç bir önemi yok. Biz seni her koşulda sevmeye ve yanında olmaya devam edeceğiz''. Farklı bir perspektiften baktığımda çevremdeki insanların da beklediği cevabın bunun aynısı olduğunu fark ettim. Çünkü hayatım kendimin yansımasından  başka bir şey değildi. ''Önemli değil, gerçekten önemli değil. Ne olduğunun, ne yaptığının, neyi seçtiğinin hiç bir önemi yok. Ben seni olduğun gibi kabul etmeye, sevmeye devam edeceğim.''
Böylesine sonsuz bir seçme,olma ve yapma olasılığına baktığımda, aslında ne kadar sonsuz bir olasılığın içinde olduğumuzu, işte bu sonsuz seçim ve edimin ancak evrene ve tanrıya yakışır bir sınırsızlık ve sonsuzluk olduğunu anladım. Yaşam o kadar muazzam bir şeydi ki; sonsuz, sınırsız varlıklar olmamıza rağmen istersek kendimizi sonlu-sınırlı varlıklar olarak bile deneyimleyebiliyorduk. Sevgi yerine istersek korku olabiliyorduk. İyiyi seçmek zorunda olmadan kötüyü de pekala seçip deneyimleyebilirdik. Pekala mutsuz da olabilirdik. İlle de ''BİR ŞEY!'' olmak zorunda değildik ve bunun getirmiş olduğu özgürlük ve huzur inanılmazdı ve bu, aslında yaşamın başlangıcından beri yanıp tutuşarak aradığımız şeyden başkası değildi.
Yaşamda yapmak zorunda olduğunuz hiç bir şey yok. Yapmak zorunda olduğunu hissettiğiniz şeyi yapmak zorunda değilsiniz. Böyle bir zorunluluk hissetmek zorunda da değilsiniz. Ol'mayı seçtiğiniz bir şeyden vazgeçip pekala başka bir şeyi seçebilirsiniz. Çünkü yaşam çift yönlü bu sarkacın hareketinden başkası değil. Ol'an, ol'duğu şeyden başkası değil, hepsi bu. Ve bu sonsuz sınırsız seçimin içinde, sizin ol'manızı kısıtlandıran  hiç bir şey mecvut değil, siz mevcut olmasını seçmediğiniz sürece...
                                                                                                                                 MoB

23 Temmuz 2018 Pazartesi

Tutulma Zinciri No.1

Baktım 200 karakterle açıklanacak gibi değil, önümüzdeki Ay Tutulmasını blogumda daha geniş ölçekte kaleme almaya karar verdim. No.1 dediğime bakmayın. Şimdiyi ve önümüzdeki süreçleri etkileyecek olan tutulma zincirleri çoktan başladı; benim değineceğim ilk tutulma bu Ay Tutulması olacağı için bu şekilde adlandırmak istedim.
27.07.2018 günü saat 23.20 de Tr'den de izlenilebilecek bir Kanlı Ay Tutulması gerçekleşecek. Tutulma tam olacağı için ay bu rengini alacak, bu yüzden tutulmanın etkisi oldukça yüksek ve insanlık adına önemli olacak. Tutulma Kova burcunda gerçekleşecek. Tutulmanın yükseleni İstanbul ve yakın enlemlerde Koç Burcu. Bu yüzden sabit burçlar(Koç,Kova,Akrep,Boğa) ve yötenici gezegeni Ay olduğundan Yengeç burcu ve bu burçlarda gezegenleri, yükselenleri olanlar bu tutulmadan en fazla etkilenler olacak. Gelelim tutulma anının haritasına:
Güneş, Kad 5.evde kavuşumda iken 11.evde Ay Mars GAD kavuşumu mevcut. Haritalarını yorumladıklarım bilir: Astroloji konusunda Ay düğümlerine oldukça önem veririm keza bizim hayatımızın karmik ve kadersel yol göstericileridir. GAD dünyaya geldiğimiz anda buraya getirdiklerimiz iken KAD ise ulaşmamız gereken yer, kişisel mutluluğumuz ve Denge için ulaşmamız gereken noktadır. Bir nevi GAD karmamızı sembolize ederken KAD geleceğimizden parıldayan ışık feneri gibidir. İşte tam bu noktalarda Ay'ın ve Güneş'in kavuşumlarda bulunması özellikle önümüzdeki süreçte bundan önce attığımız adımların ve aldığımız kararların sonuçları ile yüzleşeceğimiz anlamına gelmekte. Bu zamana kadar verdiğimiz kararların gerek karmik gerek doğal sonuçları ile yüzleşeceğiz, bir nevi ektiğimiz tohumları biçmeye başlayacağız. Bireysel Özgünlüğün sembolü Kova burcundaki bu tutulma hayatımızdaki bitmesi gereken, eskimiş ve yaşam belirtisi göstermeyen kalıpların yıkılması ve sonlanması için de daha fazla baskı kurmaya başlayacak. Bu baskının ilk adımlarını 10 gün önce yaşadığımız Güneş Tutulması sürecinde deneyimlemiştik. İşte şimdi teller biraz daha geriliyor :) Yaşamın her alanında eğer yolunda gitmeyen bir şey varsa, orta yolu bulma niyetiyle oturup konuşmak ve karşılıklı duygu-düşünceleri ifade etmek için mükkemmel bir fırsat. Keza Aslan Burcundaki Güneş ve Merkür çözüm odaklı, içten atacağınız her türlü adımı sizin hayrınıza sonlandıracaktır. Buradaki anahtar sözcüğün ''samimiyet ve içtenlik'' olduğunun altını çizmek isterim keza Bencillik ve Manipülasyon kaynaklı atılan her adım bu süreç içinde atan kişinin ayağına dolanacak ve yaptığının farkına varması adına onu daha dibe çekecektir.
Tutulma anını incelerken dikkatimi çeken ve sizinle paylaşmak için heyecan duyduğum bir ayrıntıdan söz etmek istiyorum. An haritasında Varuna isimli asteroit Güneş ile kavuşumda ve Uranüs Jüpiter Ay ve Mars ile Kare bir görünüm sergiliyor. Bu sebeple bana göre bu Tutulmanın başrol oyuncularından biri bu asteroid olacaktır. Varuna Mitolojide Evrensel yasaların koruyucusu, adaleti sağlayan, kutsal bir gezegen olarak geçer. Bunun dışında toplumsal ölümleri, depremi, sağlık-bilim alanında gelişmeleri ve siyasi anlamda da bitiş-başlangıçları simgelediği açıklanmış. Varuna bu ezoterik kimliği sebebiyle hepimizin hayatında evrensel adaleti ve koruyuculuğu hissettireceğe benziyor. 5.evde bulunması ve uranüsle yaptığı sert açı daha önce de bahsedildiği gibi depremlere ve suikast girişimlerine sebebiyet verebilir. Aynı zamanda 5.ev dolayısı ile karmik-derin bir ilişki başlangıcına da sebebiyet verebilir. Tabi bunların hepsi  kişide doğum haritasına has gezegen ve evlerin konumlarına göre netleşecektir. Lakin Varuna'nın Güneş ve Kad ile kavuşumu hepimizin hayatında temiz bitiş-başlangıçlara  ve ilahi adaleti deneyimlememizde ön ayak olacağına eminim.
Bunun dışında dikkatimi çeken diğer bir görünüm Neptün(12.ev)-Jüpiter(7.ev) -Pluto(9.ev)'nun oluşturduğu rahat üçgen kalıbı. Neptünün 12.evdeki Retro konumu hayal-fantezi dünyasına dalmış ve gerçeklerle/ bilinçaltındaki duygularımızla yüzleşmek istemeyen bizleri Pluto ve Jüpiter fark edip dönüştürmemizi isteyecektir. Bu sebeple fazla hayalperest yaklaşımlar can sıkıcı sonuçlar doğurabilir. Bununla birlikte zihinde idealize edilmiş fakat hayata geçmemiş proje ve düşünceler için de bu üçgen meydan okuyucu bir etki kazandıracaktır. Bu süreçte iç ve dış dünyanızda yaptığınız rasyonel hesap-kitabın ve fiillerin sonuçlarını gayet güzel şekilde alacağınızı söyleyebilirim. Keza Pluto ve Venüs arasındaki destekleyici açı da bizi duygusal olarak temizletecek ve bitmesi gerekenleri bitirerek dönüştürecektir.
5.evdeki Güneş KAD kavuşumu bana çok iyi ikili ilişki başlangıçları gibi geliyor. Arkadaşlık veya partnerlik anlamında çok derin güzel başlangıçlar atılabilir. Aynı zamanda Şiron 12.evde,  ''Benlik kompleksi'' kaynaklı zarar gören veya biten ilişkiler için de hatalı taraf geri dönebilir ve af dileyebilir. Veya siz hatanızı anlayıp değer verdiğiniz bu ilişkiyi tekrar canlandırmak isteyebilirsiniz. Bu yeniden başlayacak ilişkilerde gönlünüzden geçeni lütfen iyi dinleyin. Çünkü bu geri dönüşler alelade ikili ilişkiler için olmayacaktır. Büyük olasılıkla henüz bitmemiş hikayenin devamı veya görülmemiş hesapların görülmesi için bu karşılaşma gerçekleşecektir. Bu sebeple ego savaşlarına girmeden, olabildiğince dürüst ve saf bir şekilde iletişime geçtikten sonra atacağınız adıma beraber karar verin. Uranüs 1.evde, her türlü ikili ilişkide objektif ''Ben'' dönüşümü yeni bir başlangıç için çok önemli. Keza Eski kalıplaşmış ilişkiyi devam ettirmeye çalışmak hiç bir fayda sağlamayacağı gibi her iki taraf için de muhtemelen acı bir şekilde sonlanacaktır. Öz saygınız'dan asla ödün vermeyin. Verebileceğim tek naçizane tavsiye bu :)
Son olarak Tutulmanın bulunduğu Burç olan Kova Temasından bahsetmek istiyorum. Bu tema en çok iş dünyası ve gruplar içindeki varlığımız adına çok önemli rol oynayacak. Bu tutulmanın bize söylediği şey: ''KENDİ ÖZGÜNLÜĞÜNDEN TAVİZ VERME! KENDİ'Nİ KEŞFET VE BU ŞEKİLDE YOL AL!'' Her türlü grupsal alanda kendimizi sorguladığımız ve eksik,yetersiz hissettiğimiz bir süreç içindeydik. İşte bu kısır döngüden çıkmak için gereken anahtarın kendi Öz'ümüzde olduğumuzu vurguluyor bu tutulma. Bu süreçte kendinize olan güveniniz ve Bir'liğiniz hakkında oldukça sınanacaksınız ki zaten bir süredir sınanıyoruz. Burada çıkış yolunu kaytarmak, kopyalamak ve gölge olmak olarak seçenler ne yazık ki güzel sonuçlarla karşılaşmayacaklar. Sınırlarınızı-potansiyellerinizi keşfedip bunu belirttikten sonra kendinizi genişletmek için atacağınız her özgün adım ise size fazlasıyla katkı olarak geri dönecek. Aslan-Kova aksı grup hareketlerinde zorlayıcı olabilir. Burada ''Bir elin 5 parmağı'' metaforunu hatırlamaya çalışın. 5 parmak da aynı değil, bir değil. Ama her biri uyum içinde ve bu şekilde kullanıldığında harika işler ortaya koyabilir.
Kendi'nizle kalın,
MoB

2 Temmuz 2018 Pazartesi

0-1

Hani bazı anlar vardır, oturup dersin ki ''hayatımın köşe taşlarından birindeymiş gibi hissediyorum''. İşte İnsanoğlu olarak hepimiz şuan böyle bir sürecin içindeyiz. Dünya çok etkili enerjisel bir dönüşüm içinde. Gökyüzünde çok büyük şarj-deşarj etkileşimi mevcut. Bunların hepsi ''yeni dünya''nın gelişini haber veren ayak izleri. Evrensel yasalardan biri olan yeni'nin inşaası için eskinin yerle bir edilmesinden başka bir şey değil aslında içinde bulunduğun durum. Bunu yaşıyorsun, çünkü ruhun içten içe kendini deneyimlemek, kendi varoluşunu görmek ve bunun farkına varmak için yanıp tutuşmakta. Derin bir ezoterik boyutta içten içe bunu hissettiğin için kabına sığamayan ruhun eskiye ait her şeyi yakıp yıkmakta şuan. Tutunduğun, güvendiğin, sırtını yasladığın ne varsa birer birer yıkılmakta, yok olmakta. Çünkü Öz'ün biliyor ki bunları yok etmeden 'yeni sen'e yer yok, kendi potansiyelini keşfetmek ve bunu açmak için tek yol onlar olmadan yaşayamayacağını hayal ettiğin ne varsa birer birer elinden kayıp gitmesi, taa ki geriye bir tek sen kalana dek... İşte yaşamının her alanına giren her balyoz darbesinin sebebi bu. Seni eskinin paslanmış prangalarından, duvarlarından azat etmek ve ruhunun özgürce yeni sen'e doğru kanat çırpmasını sağlamak. Bunu deneyimlemek, fark etmek ve takdir etmek...
Kendin dışında güvenebileceğin, tutunabileceğin hiçbir gerçeklik yok. Sen dışında başka bir dünya yok: İşte 2018'den itibaren evrenin sana vermek istediği en büyük mesaj bu. Gökyüzü sana bunu öğretmeye bir nevi kendisine görev edinmiş vaziyette. Satürn Oğlak Burcu'na geçerek bu zamana kadar başka insanlar için, başka yaşamlar için, başka ilüzyonlar için, korkuların, güvensizliğin, konfor arayışın için kendini gözden çıkarmana artık dur demekte, ''Yaşamının, Kendinin ve Eylemlerinin Sorumluluklarını'' alman için seni zorlamakta ve sıkıştırmakta. Bu zamana kadar senden o kadar çok ödün verdin ki, Öz'ünde sene ait hiçbir şey kalmadı... Dışarıya verdiğin onca sene rağmen kendini o kadar hiç gibi hissettin ki, işte yaşam sana asıl vermen, sahip olduğun ne varsa akıtman gerekenin yalnızca Öz'ün olduğu gerçeğini sana hatırlatmak için artık çok daha kararlı. Bunu ertesi sabaha uyanmak için geceden kurduğun bir alarm gibi düşün, ''alarm'' artık çalmaya başladı ve sen uyanana dek susmak bilmeyecek...
Uranüs Boğa Burcuna geçerek bu yeni dünya'nın  inşaasına büyük öncülük etmekte.  Hepimiz artık ''değişmeyen tek şey değişimin kendisidir'' klişesini hayatımızın her alanında deneyimlemeye ve daha çok bu gerçekle yüzleşmeye başladık. Ani bitişler ve başlangıçlar senin varoluşundan beri yanıp tutuştuğun kendi özgünlüğünü ve inanmayı vazgeçmekten unuttuğun düşlerini gerçekleştirmek için yeni sen'in inşaası için bahşedilen hediyeden başka bir şey değil. Bunu fark etmeyip buna direnmek, isyan etmek demek; ilüzyonun içinde kaybolmak ve sürecin tekrar başa sarması demek, ta ki sen farkındalığa erişene dek, ta ki sen o alarmı duyup kapatma düğmesine basana dek...
Masanın 3. ayağı Jüpiterin akrep burcuna geçişi ile tamamlanmakta. Akrep burcu astrolojide ''anka kuşu'' demektir. Bitmek-Başlamak, ölüp küllerinden yeniden doğmak demektir. Madde ötesi sen demektir. Kısacası yaşamın ve senin Öz'ü ve doğası demektir. Bu süreçte Jüpiterdeki yolculuğunda senin odaklandığın ne varsa büyüterek, kaçtığın ne varsa önüne getirerek ve ittiğin ne varsa daha çok çekerek sana muazzam bir ayna görevi; Dengede ve akışta kalıp, varoluşunun farkına varmaya özen gösterenler ve bu yolda yürüyenler için de cennetlerini deneyimlemelerini sağlayan büyük bir armağan görevi görmekte. Direnenler ve kaçmayı seçenler için ise cennetlerine uzanan yolda cehennem deneyimi yaşatmakta. Sobanın sıcak olduğunu bile bile yanan sobaya elini değdiren birinin elini yakması gibi her birimiz düşünce, söz ve eylemlerimizin evrensel sonuçlarını deneyimlemekteyiz. Yaşamınız ve kendiniz hakkında yolunda gitmeyen durumlar varsa dönüp bakmanız gereken ilk şey kendi içiniz ve dürüstlüğünüz. Anlamayı seçen ve bu konuda kalben gönüllü olan herkese attığı bir adıma karşılık fazlası ile karşılık verilmekte. Dışarıdan kendine doğru attığın bir adım ezoterik anlamda kendi içine attığın binlerce adıma eş değer ve kendi gerçekliğine her yakınlaşman evrensel gerçekliğe yakınlaşman ile eş değer.
Yaşam 0-1 prensibinden ibaret. 1'i eksiltmeden 0'a varamazsın, 0'a gelmeden 1'i yaratamazsın. 0'ı deneyimlemeden 1'i fark edemezsin. İzin verin yaşam gerçek olmayan tüm 1'lerinizi yıkıp geçsin, yıkıp geçsin ki elinizdeki 0'larla size ait yepyeni 1'ler yaratabilesiniz, deneyimleyebilesiniz; daha sonra geriye dönüp baktığınızda kucaklayıp huşu duyabileceğiniz... Yılın 2. yarısından itibaren daha da barizleşecek olan ve aslında hepimizin deneyimlediği, deneyimliyor olduğu ve deneyimleyeceği de işte tam olarak bu.
Kendi'nizle kalın,
MoB.

7 Mayıs 2018 Pazartesi

YALNIZ DEĞİLSİN, YANLIŞ DEĞİLSİN


Merhaba, Hoşgeldin.
Biliyorum; kızgınsın, öfkelisin, içinde volkanlar patlıyor ve ne yapacağını bilemiyorsun. Kaybolmuş bi' durumdasın ve artık hiç bir cevap, hiç bir öneri, hiç bir insan, hiç bir yol, hiç biri hiç biri seni tatmin etmiyor. ''Hangi yöne gitsem?'' diye düşünüyorsun, ''Ne yapsam da bu lanet olası içsel cehennemden kurtulabilsem!''
Böyle hissetmekte haklısın. Hayatın boyunca başta ailen olmak üzere insanlar senin için neyin 'doğru', neyin 'yanlış', 'neyin önemli', neyin 'hayati', neyin 'etik', neyin 'ahlaklı', neyin 'gerçek', neyin 'olması gereken' olduğunu söyleyip durdular. Nasıl olman gerektiğine; nasıl hissetmen, nasıl giyinmen, nasıl konuşman, nasıl davranman, nasıl cevap vermen, nasıl itaat etmen gerektiğine karar verdiler. Kendin olmak adına karar verdiğin her adımda onlar seni manipüle etmek için ellerinden geleni yaptılar. Ne zaman içinden geldiğin gibi davranmak istesen; seni yargıladılar, hakaret ettiler, aşağılar, seni sevmemekle-dışlamakla-şiddetle-manevi vicdanla tehdit ettiler. Zaman geçtikçe artık o kadar yorulmuş, incinmiş, kırılmış ve bitap düşmüştün ki  ''Belki de haklılar'' diye düşündün. Hem kendin hem de çevrendeki insanlar mutlu olsun diye onları izledin, dediklerini yaptın, onların doğrularına-kurallarına göre yaşadın. Ama ne yaparsan yap, kimi dinlersen dinle; birileri mutlaka seni eleştirmeye, yargılamaya, ahkam kesmeye, dışlamaya devam ediyordu. Niye böyle oluyor bir türlü anlam veremiyordun. ''Onların dediklerini yapıyorum işte! Diyordun. ''Lanet olası dediklerinizi dinliyorum ve hala ne için beni yargılamaya devam ediyorsunuz!'' 
Biliyorum, artık hiç bir şeye takatin kalmadı. Seni o kadar delip geçtiler ki hangi parçanı şifalandıracağını bilemiyorsun. İçine bakıyorsun: koca bir boşluk ve etrafına pusmuş koca bir mutsuzluk, ümitsizlik bulutu... Bir şeyler yapmak istiyorsun, bir adım atmak istiyorsun; ama o kadar incinmişsin ki canın hiçbir şey yapmak istemiyor. Bir çözüm yolu arıyorsun, bir çıkış yolu... İçine dönüyorsun, tanıyamadığın ve yabancı hissettiğin; seni husursuz ve gergin hissettiren koskoca bir karanlık... Merhaba: ''Dış dünyanın sendeki eserine hoş geldin''
Şimdi beni iyi dinle. Korkma! Yalnız değilsin,Yanlış değilsin. Ne ailen, ne arkadaşların, ne toplum, ne dış dünya, ne kahrolası ben senin için en iyisini, neyin doğru neyin yanlış, neyin güzel neyi kötü olduğunu bilemeyiz. İnsanlar senin hayatınla veya sorunlarınla ilgili ahkam kesip önerilerde bulunurken kendi yaşamlarının minik bir özetini sana empoze etmeye çalışmak dışında bir şey yapmıyorlar. Bu insanlar temelde senin ''iyi'' olmanı isteyebilir. Ama unuttukları bir şey var: Onların yaşadıkları, onların hayatı. Bu ise senin hayatın. Tamamiyle farklı, özgün, farklı dinamikleri olan ve tamamiyle sana ait! Bu yüzden yaşamınla ilgili doğrularını, inançlarını, değer yargılarını, neyin seni mutlu ve bütün hissettireceğini ancak ve ancak sen seçebilir, oluşturabilir ve karar verebilirsin. Yaşam, subjektif olgulardan oluşan ve bizim gözlemleyip neyin ne olduğuna bireysel olarak karar verdiğimiz bir süreçten başka bir şey değil. Bir olay olur, bir duygu hisseder, bir şey deneyimler, hisseder ve yaşarsın. Bir şey yapar, bir şeye karar verir ve ifade edersin. Bunların hepsi oldukları gibidir. Bunların hepsine hangi etiketi yaftalayacağın ise tamamiyle sana ait. İzleyeceğin hiç bir yol, hiç bir inanç, hiç bir insan, seni kendine ulaştıramaz çünkü bunların hiçbiri sana ait değil. Evreni, Tanrıyı, Süreci anlayan bilgeler sana yol göstermez. Sana kendi doğrularını,inançlarını,bildiklerini empoze etmez ve senin bireyselliğinden rahatsız olmaz, aksine bunu kutsar! Gerçek bilgelik sana sadece kendini bulman için yardım eder ve kendi doğrularını bulup bunları yaşaman için seni yüreklendirir. Öz'ünü kaybetmemiş her kutsal bilgelik kendi yolu, gerçekleri ve inançları dahil hiç bir şeyi putlaştırmaman ve ona körü körüne sadık kalmaman için seni her defasında uyarır ve eğer ikilem duyduğun bir durum olursa kendi gerçeğinle hareket etmeni salık verir. Kutsal bilgelik için önemli olan senin düşüncelerin,davranışın, inancın, doğruların,savundukların değil; bunların sana hizmet edip etmemesi, sana katkı sağlayıp sağlamamasıdır. O yüzden bilge sana sadece şunu soru sorar: ''Bu sen misin? Kim olduğunun ve neyi ifade ettiğinin gerçeği bu mu?'', ''bu seçim sana hizmet ediyor mu?, seni kendin gibi hissettiriyor mu? O zaman devam et!''                                                                      Ve devam eder: ''Tanrı veya inandığın her ne ise onun aşkına! Değişmekten korkma!'' Fikirlerini, düşüncelerini, doğrularını, eylemlerini sana hizmet etmediklerini, seni iyi ve olduğun gibi hissettirmediklerini fark ettiğin anda değiştirmekten gram kuşku duyma! İnsanlar sen bunu yaptığında seni değişmekle ve güvenilmez olmakla suçlayacaklar. Çünkü onlar kendi güvenlik hissiyatları için senin her zaman tahmin edilebilir, öngörülebilir davranışlarda bulunmalarını ister ve bundan vazgeçtiğinde neye uğradıklarını şaşırıp dehşete düşerler! Kendi iyiliğin dışında hiç kimse için bir sorumluluğun yok. Dahası yaşam doğası gereği değişim demektir ve buna direnen her olgu yok olmaya mahkumdur. Kendi doğana kulak verdiğin sürece geçen her an kendine bir adım daha yaklaştığını ve kendi Bir'liğini ifade etmenin ifade edilemez doyumunu deneyimleyeceksin.
Tarihe iz bırakan, hayat boyunca hatta ölümü sonrası bile ardından konuşulan, tartışılan, tapılan, sevilen, nefret edilen her insan aslında kendi doğrularına karar vermiş, ifade etmiş ve bu yolda ilerlemiş insanlardır. İsa, Muhammed, Atatürk, Hitler, Budha, Danla Biliç, Prenses Ela... Bu insanların en büyük ortak noktası biri onları yargılamaya veya değiştirmeye çalıştıklarında onların gözünün içine bakıp ''Sen kim oluyorsun da benim için en iyiyi, en doğru olanı bilebildiğini iddia edebilecek kadar aciz bir küstahlığa sahipsin?'' diyebilmeleridir. Bu insanlar karşılarına ne tür zorluk ve zorbalık çıkarsa çıksın vazgeçmeden kendi doğru ve inançlarına karar vermeye, ifade etmeye, yaşamaya ve gerektiğinde değiştirmeye devam ettiler ve ölürken bedenlerini büyük bir huzur,mutluluk ve övünçle terk ettiler. Çünkü onlar dünyada varolma sebeplerini idrak ettiler ve dış dünyanın onlar için karar verdiği yaşamı giymek yerine kendi bireyselliklerini deneyimlemeye karar verdiler ve bu şekilde kendi yaşamlarının tanrısı olup cennetlerini deneyimlediler. Sen dahil hiçkimse için hala geç değil ve hiç bir zaman olmayacak. Önündeki tek engel yalnızca sen ve vereceğin cevap: ''Bunu seçiyor musun?''
Şimdi kendi içindeki sana yabancı ve korkutucu gelen o boşluğa ve ardındaki mutsuzluk bulutuna iyice bir bak. İçine dön. O sensin. Senin veya başkalarının eseri de olsa o sana ait! Onu kucakla ve bağrına bas. Bas ki sevgin ve şefkatinle dönüşüp şifalanabilsin. Ve bundan sonra senin dışındaki her insana, inanca, topluluğa ve yola sadece kendini mutsuz, kötü, yolunu kaybetmiş ve ne yapacağını bilemez zamanlarında danışabileceğin bir kaynak olarak karar ver hiç bir şeyin senin çizmiş olduğun bu sınırı ihlal etmesine izin verme. Daha sonra kayıp hissettiğin o karanlığın içinde kendine referans edinebileceğin bir başlangıç noktası belirle ve harekete geç. Dış dünyayı umursamadan kendi gerçeklerine, inanç ve doğrularına karar ver ve sana ne iyi geliyorsa, ne iyi hissettiriyorsa onu yap, onu deneyimle ve onu ifade et. Bu süreçte sana katkı olacak, sana iyi gelecek ve sana hizmet edecek her şey senin bireyselliğini gördükçe seni kutlamaya ve cesaretlendirmeye, seni sevmeye ve seninle olmaya; geri kalan illüzyon ise yok olup ardında kalmaya devam edecek. Keza yaşam Bireyselliğin ifadesi demektir ve mutlu bir Sen, mutlu bir Dünya için asıl Sen'e ihtiyacımız var. Bu süreç boyunca sana çelme takmaya, seni düşürmeye ve sana engel olmaya çalışan her ne olursa, ona doğru bakıp, sakince şunu sormayı da sakın unutma: '' Sen kim oluyorsun da benim için en iyiyi, en doğru olanı bilebildiğini iddia edebilecek kadar aciz bir küstahlığa sahipsin?''
Kendin olman dileğiyle,
MoB