1 Ocak 2013 Salı

Aşk Her Yerde Aşk'tır.


Ali ile Ramazan
“Kısa ama acı yaşadılar... Ve sonuna kadar gerçekti yaşadıkları.” Diye bitiriyor kitabın arka kapağı. Daha önce “İki Genç Kızın Romanı” isimli kitabı ile birbirine aşık olan iki genç kızın hikayesini kaleme alan Perihan Mağden, bu kitabında da eşcinsel iki erkeğin gerçek yaşam öyküsünü kendi kurgusuyla birleştirerek çok sağlam bir yapıt ortaya çıkarmış. 1992 yılında gazeterlerde 3-5 satır ile geçiştirilen Ali ile Ramazan’ın hazin hikayesi yazarı çok etkilemiş olacak ki aradan 15 yıl geçmesine rağmen rafa kaldırdığı bu çalışmasını tekrar ele alıp, son noktayı koyduktan sonra yayımlamaya karar veriyor. Kitabın önsözünde Ali ile Ramazan’a “Ruhumdan bir türlü gitmemiş o çocuklara...” şeklindeki seslenişi de  bu teoriyi doğrular nitelikte. Kitabın yazarından bahsetmek gerekirse, kendisi 1960 İstanbul doğumlu. Robert kolejinden mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünü bitirmiş. Çeşitli ülkelerde çeşitli işlerde çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönmüş. Radikal ve Taraf gazetesinde köşe yazarlığı yaptıktan sonra son kitabı “Yıldız Yaralanması” ile yine hem adından hem de romanından sıkça söz edileceğe benziyor. Ali ile Ramazan’a tekrar döneceksek eğer, roman ilk bakışta “adından da anlaşılacağı üzere eşcinsel iki erkeğin aşkını anlatıyor.” Önyargısını insanın aklına getirmiyor değil, fakat bu önyargıyla kitaba başlayanlar için kitap gerçekten de süprizle dolu.
Ali... Romanın iki kahramanından biri. Kitapta bizi de ilk o karşılıyor yetimhanenin taş avlusunda. O sadece eşcinsel değil. Hayır, hayatı bu kadar hafif değil Ali’nin. Yetimhaneye gelmeden önce babası annesini o kadar çok dövmüş ki, sakat kalmış annesi en sonunda. Ali de  nasibini almamış değil o dayaklardan. İçip içip dövermiş hep babası hem annesini hem de onu. Annesi bir gün bu eziyete dayanamamış ve odada sakladığı balta ile Ali’nin gözü önünde babasının kafasını ikiye ayırmış. Daha sonra da kendisini bir odaya kilitleyip tarım ilacı içerek çırpına çırpına intahar etmiş. Donup kalmış Ali oracıkta yer sofrasında. Ne annesini kurtarabilmiş ne de babasını. İşte bu yüzden her iki aile de düşman kesilmiş Ali’nin başına. Ali’yi de öldürmesinler diye yetimhaneye bırakma kararı almış aşiretin büyükleri. Küçücük yüreği çok büyük acılarla yanıp tutuşmuş Ali’nin. Ama Ali için yetimhane henüz bir başlangıç. Daha sonra anlıyoruz ki Ali’nin hissettiği yangınlar Ramazan’ı tanımadan önce bir hiçmiş meğer. Ramazan Ali için ağabey oluyor ilk önce yetimhanede. Sonra arkadaş oluyorlar. Sonra da Ali ile Ramazan...
Ali’nin hikayesi ne kadar dramatik betimleniyorsa, Ramazan’ın hikayesi de bir o kadar trajikomik anlatılıyor romanda. Ramazan’ın o küçücük yaşında geçmişine karşı sergilediği tutum, önemli olanın yaşananların değil, o yaşananlara bakış açısı olduğunu ustaca ve çok net vurguluyor. Her ne kadar geçmişini ti ye alıyormuş gibi görünse de Ramazan, anasız-babasız, kimsesiz olduğunun son derece farkında. Cami avlusuna bırakılmış Ramazan. İmam Ramazan’ı kundakda sarılı bir şekilde bulup polise bırakmış. Polis de Ramazan’ı yetimhaneye teslim etmiş. Bebekliğinden beri şeytan tüyü var Ramazan’da. Ama bu şeytan tüyü onun laneti de olmuş aynı zamanda. Henüz minik bir bebekken Maltepe çocuk yurdunda tanıştığı ve bizim de romanda “Müdürbey” diye tanıdığımız karakter, Ramazan’ın laneti olmuş.
Romandaki “Müdürbey” karakteri, hikayedeki belki de en can sıkıcı karakter. Annemiz,babamız, kimi zamanda devletimiz tarafından korunduğumuz bu saf ve temiz yaşantımızda büyük bir can sıkıntısı oluyor Müdürbey. Ramazan’ın aurası,saflığı,temizliği Müdürbey’i o kadar büyülüyorki, en ağır sapıklık derecesinde bağlanıyor Ramazan’a. O nereye giderse Ramazan’ı da peşinde sürüklüyor. Ramazan bir türlü kurtulamıyor bu lanetten. 18 yaşını doldurup Yetimhane ile ilişkisi kesilene kadar Müdürbey’in rakısına meze oluyor meyhanelerde. Ramazan’ın kendisinden nefret etme sebebi Müdürbey. Ama Müdürbey o kadar yapışık ki, Ramazan ne yapsa ne etse kurtulamıyor Müdürbey’den yetimhane hayatı boyunca. Ali oluyor çoğu zaman Ramazan’ın ilacı,merhemi. Tek temiz olma ihtimali...
Romanın ana kahramanlarından bir tane daha var. Müdürbey sayesinde tanışıyoruz bu grupla: Müdürbey’in meyhanede beraber içtiği arkadaşları. Romanda bu grup hakkında en ufak bir betimleme dahi yok. Kimler? Kaç kişiler? Kaç yaşındalar? Ne iş yapıyorlar? Bilmiyoruz. İnanıyorum ki bu da romanın çok ince ama bir o kadar ustaca tasarlanmış noktalarından bir tanesi. Romanda çoğul olarak bahsedilse de temelde aynı bu insanlar. Hepsine göre Müdürbey aslında iyi kalpli bir vatandaş. Ramazan’a acıdığı için yapışık ona. Ramazan ise namuzsuz,ahlaksız. Müdürbey’i baştan çıkaran asıl suçlu. Aslında toplumun,devletin,hukukun ta kendisi o insanlar. Eşcinsellere,Hayat kadınlarına,Transeksüellere bakış açımızı yansıttığı gibi sapıklara,tecavüzcülere,tacizcilere karşı da bakış açımız o insanlar. Bir nevi ruhumuzdaki asıl pisliğin farklı bir tesfiri onlar. Belki de bu yüzdendir ki bana göre Müdürbey’den çok, romanda asıl insanı rahatsız eden işte o insanlar, yani biz toplumun ta kendisi. Perihan Mağden Ali ile Ramazan karakterinden daha çok, Müdür bey ve arkadaşları vesilesi ile bizi kendimize o kadar gerçek ve olduğu gibi yansıtmış ki, romandaki alkışı en çok bu ayna hak ediyor.
Müdürbey, Müdürbey’in arkadaşları, Yetimhane Ali ile Ramazan’ın çocukluk ve ergenlik dönemindeki en büyük sıkıntıları olabilir. Ama romanın ilerleyen bölümlerinde görüyoruz ki hem Ali hem Ramazan bunları mumla arıyorlar. Devlet ve toplum, Ali ile Ramazan’ın reşit olmadan önceki dönemlerinde ikinci planda kalmış gibi görünse de, Ali ile Ramazan 18’ine bastıkları anda onların en büyük kabusu oluyorlar. Yetimhanenin aniden devreden çıkması ile Ali ile Ramazan kendilerini birden sokakta buluyorlar. İşte hayatın acı ve sıkıntı dolu yüzü asıl o zaman ortaya çıkıyor. Yağmur,çamur,kar,kış demeden sokakta yaşam mücadelesi vermeye başlıyorlar Ali ile Ramazan. İkisi de çok uğraşıyor bir iş bulabilmek için ama iki “sokak serserisi”ne kimse iş vermiyor. Bu bataklıkta çırpıncıkta daha da dibe batıyorlar. Ramazan karakolluk oluyor ve polislerce dövüldükten sonra omzunda sigara söndürülüyor. Ali tinere başlıyor. Gitgide daha da dibe battıklarını farkeden Ramazan kendisini ister istemez Aksaray’da kendisini pazarlarken buluyor. Paranın sıcak yüzü iyi geliyor Ramazan’a. Kendi bedeni karşılığında kazandığı para sayesinde Ali ile başlarını sokacak bir ev kiralıyor. İyi,kötü yaşamaya devam ediyorlar. Ama Ali buna dayanamıyor ve daha da bozuyor kendisini. Uyuşturucu bağımlısı oluyor. Tinersiz bir dakikası geçmez oluyor. Daha sonra ikisi de askere gidiyor farklı zamanlarda.Geri geldiklerinde Ali de Ramazan da bambaşka bir insan olacaklarına söz veriyorlar ve bunun için ellerinden geleni yapıyorlar ama hayat bir türlü onların peşini bırakmıyor. Askerlikte öğrendiği garsonluk mesleğini icra etmek için yaz sezonu Büyükada’da çalışmaya başlıyor Ramazan. Garsonluk yaptığı yerdeki şaşalı ve lüks hayat Ramazan’ı cezbediyor ve o grubun arasına ustaca karışmayı başarıyor. Hırsı o kadar kamçılanıyor ki Ramazan’ın, içinde bulunduğu bu sefil hayattan Ali ile birlikte kurtulmak için durmaksızın kendisini pazarlamaya devam ediyor. İşe çıktığı bir gün tanıştığı birisinin ısrarı üzerine evine giden Razaman, küçük bir sinir patlaması sonucu adamı bıçaklayarak öldürüyor ve balkondan kaçmaya çalışırken yere düşerek hayatını kaybediyor. Ali de Ramazan’sız bir hayata daha fazla dayanamayıp kendisini asarak intahar ediyor. Ölüm oluyor sonları. Ya da sonsuzluklarının başlangıcı.
Yüzyıllardır Dünyanın sindirmeye çalıştığı eşcinselliği ustaca kurgulayan Perihan Mağden, devlet ve toplumu da işin içine katarak güzel bir yapıt ortaya çıkarmış. Ninjayazar takma ismi ile kitap eleştirilerinin yayınlandığı bir internet sitesinde de kitabın bu özelliği üzerinde çok fazla durulmuş:” Kitapta anlatılan salt bir aşk hikayesi değil aslında, hikayenin sosyolojik yönü de oldukça önemli. Ali ile Ramazan aşklarını sadece bir üçüncü sayfa haberi olarak yaşayabiliyorlar. Ve aileleri olmadığı için, onları topluma hazırlama görevini yerine getiren devletin yetimhaneleri de, bu üçüncü sayfa haberinin en büyük mimarı aslında.”
Romanın iyi yönleri olduğu kadar kötü yönleri de yok değil. Temelde eşcinsel iki erkeğin hayatının konu alınması ve yazarın heteroseksüel bir bayan olması kitabın bazı noktalarında inandırılıcığı çok zedelemiş. Heteroseksüel bir ilişki temel alındığında Ramazan “erkek”, Ali ise bu ilişkide “bayan” kategorisine göre uyarlanmış gibi. Roman boyunca eve ekmek getirenin Ramazan, evi çekip çevirenin Ali olduğunu görüyoruz ve bu da aslında Perihan Mağden’in eşcinsellik ile ilgili haklı veya haksız çok derin bir bilgisinin olmadığını gözler önüne seriyor. İdefix eleştirmeni Gizem Çiçek’e göre de : “Perihan Mağden, romanı “aşkın cinsiyeti olmaz” önermesiyle değil; “eşcinsel aşk temizdir” önermesiyle yazdığından ve önceki romanlarında anlattığı kadınlarınkine olduğu kadar eş cinsel erkeklerin de hayatına hakim olduğunu gösterme çabasına girdiğinden; her yönüyle insanın içini acıtan bu hikaye zaman zaman homofobi ile homofili arasına sıkışıp kalmış.”
Romanı “bir solukta okunan kitaplar” listesine ekleyebiliriz. Romanın akıcı üslubu ve 162 sayfalık olması kitabın bir solukta okunmasına büyük katkı sağlamış. Yalnız bu özellik kitaba bazı handikaplar da eklememiş değil. Romandaki duygu yoğunluğu o kadar yüksek ki son sayfayı da okuyup kitabı kapadıktan sonra “her şey bu kadar mıydı?” diye düşünmeden edemiyor insan. Bu da insanın aklına ister istemez kitap hakkında “oldu da bitti”ye getirilmiş gibi bir tat bırakıyor. Hikaye çoğunlukla sınırları olmadan yazılmış ve bu da hikayenin, kahramanların ve olayların okuyucunun yaşadıkları ve karakteri doğrultusunda çok farklı şekillerde etkileyebilme olanağına fırsat vermiş. Bir tokat misali gerçekleri yüzümüze çarpan bu romanı okumak için Eşcinsel olmak gerektiğine inanmıyorum. Farklı sosyal yapıların bir araya gelmesiyle ustaca kurgulanan bu romanın bazı eksiklikleri olsa da her okuyucunun kendinden bazı izler bulacağına eminim. Perihan Mağden’in farklı üslubuna şahit olmayanlar  için bu kitap güzel bir başlangıç olabilir.