Ali
ile Ramazan
“Kısa
ama acı yaşadılar... Ve sonuna kadar gerçekti yaşadıkları.” Diye bitiriyor
kitabın arka kapağı. Daha önce “İki Genç Kızın Romanı” isimli kitabı ile
birbirine aşık olan iki genç kızın hikayesini kaleme alan Perihan Mağden, bu kitabında
da eşcinsel iki erkeğin gerçek yaşam öyküsünü kendi kurgusuyla birleştirerek
çok sağlam bir yapıt ortaya çıkarmış. 1992 yılında gazeterlerde 3-5 satır ile
geçiştirilen Ali ile Ramazan’ın hazin hikayesi yazarı çok etkilemiş olacak ki
aradan 15 yıl geçmesine rağmen rafa kaldırdığı bu çalışmasını tekrar ele alıp,
son noktayı koyduktan sonra yayımlamaya karar veriyor. Kitabın önsözünde Ali
ile Ramazan’a “Ruhumdan bir türlü gitmemiş o çocuklara...” şeklindeki seslenişi
de bu teoriyi doğrular nitelikte.
Kitabın yazarından bahsetmek gerekirse, kendisi 1960 İstanbul doğumlu. Robert
kolejinden mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünü
bitirmiş. Çeşitli ülkelerde çeşitli işlerde çalıştıktan sonra Türkiye’ye
dönmüş. Radikal ve Taraf gazetesinde köşe yazarlığı yaptıktan sonra son kitabı
“Yıldız Yaralanması” ile yine hem adından hem de romanından sıkça söz edileceğe
benziyor. Ali ile Ramazan’a tekrar döneceksek eğer, roman ilk bakışta “adından
da anlaşılacağı üzere eşcinsel iki erkeğin aşkını anlatıyor.” Önyargısını
insanın aklına getirmiyor değil, fakat bu önyargıyla kitaba başlayanlar için
kitap gerçekten de süprizle dolu.
Ali...
Romanın iki kahramanından biri. Kitapta bizi de ilk o karşılıyor yetimhanenin
taş avlusunda. O sadece eşcinsel değil. Hayır, hayatı bu kadar hafif değil
Ali’nin. Yetimhaneye gelmeden önce babası annesini o kadar çok dövmüş ki, sakat
kalmış annesi en sonunda. Ali de
nasibini almamış değil o dayaklardan. İçip içip dövermiş hep babası hem
annesini hem de onu. Annesi bir gün bu eziyete dayanamamış ve odada sakladığı
balta ile Ali’nin gözü önünde babasının kafasını ikiye ayırmış. Daha sonra da
kendisini bir odaya kilitleyip tarım ilacı içerek çırpına çırpına intahar
etmiş. Donup kalmış Ali oracıkta yer sofrasında. Ne annesini kurtarabilmiş ne
de babasını. İşte bu yüzden her iki aile de düşman kesilmiş Ali’nin başına.
Ali’yi de öldürmesinler diye yetimhaneye bırakma kararı almış aşiretin
büyükleri. Küçücük yüreği çok büyük acılarla yanıp tutuşmuş Ali’nin. Ama Ali
için yetimhane henüz bir başlangıç. Daha sonra anlıyoruz ki Ali’nin hissettiği
yangınlar Ramazan’ı tanımadan önce bir hiçmiş meğer. Ramazan Ali için ağabey
oluyor ilk önce yetimhanede. Sonra arkadaş oluyorlar. Sonra da Ali ile
Ramazan...
Ali’nin
hikayesi ne kadar dramatik betimleniyorsa, Ramazan’ın hikayesi de bir o kadar
trajikomik anlatılıyor romanda. Ramazan’ın o küçücük yaşında geçmişine karşı
sergilediği tutum, önemli olanın yaşananların değil, o yaşananlara bakış açısı
olduğunu ustaca ve çok net vurguluyor. Her ne kadar geçmişini ti ye alıyormuş
gibi görünse de Ramazan, anasız-babasız, kimsesiz olduğunun son derece
farkında. Cami avlusuna bırakılmış Ramazan. İmam Ramazan’ı kundakda sarılı bir
şekilde bulup polise bırakmış. Polis de Ramazan’ı yetimhaneye teslim etmiş.
Bebekliğinden beri şeytan tüyü var Ramazan’da. Ama bu şeytan tüyü onun laneti
de olmuş aynı zamanda. Henüz minik bir bebekken Maltepe çocuk yurdunda
tanıştığı ve bizim de romanda “Müdürbey” diye tanıdığımız karakter, Ramazan’ın
laneti olmuş.
Romandaki
“Müdürbey” karakteri, hikayedeki belki de en can sıkıcı karakter.
Annemiz,babamız, kimi zamanda devletimiz tarafından korunduğumuz bu saf ve
temiz yaşantımızda büyük bir can sıkıntısı oluyor Müdürbey. Ramazan’ın
aurası,saflığı,temizliği Müdürbey’i o kadar büyülüyorki, en ağır sapıklık
derecesinde bağlanıyor Ramazan’a. O nereye giderse Ramazan’ı da peşinde
sürüklüyor. Ramazan bir türlü kurtulamıyor bu lanetten. 18 yaşını doldurup
Yetimhane ile ilişkisi kesilene kadar Müdürbey’in rakısına meze oluyor meyhanelerde.
Ramazan’ın kendisinden nefret etme sebebi Müdürbey. Ama Müdürbey o kadar
yapışık ki, Ramazan ne yapsa ne etse kurtulamıyor Müdürbey’den yetimhane hayatı
boyunca. Ali oluyor çoğu zaman Ramazan’ın ilacı,merhemi. Tek temiz olma
ihtimali...
Romanın
ana kahramanlarından bir tane daha var. Müdürbey sayesinde tanışıyoruz bu
grupla: Müdürbey’in meyhanede beraber içtiği arkadaşları. Romanda bu grup
hakkında en ufak bir betimleme dahi yok. Kimler? Kaç kişiler? Kaç yaşındalar?
Ne iş yapıyorlar? Bilmiyoruz. İnanıyorum ki bu da romanın çok ince ama bir o
kadar ustaca tasarlanmış noktalarından bir tanesi. Romanda çoğul olarak
bahsedilse de temelde aynı bu insanlar. Hepsine göre Müdürbey aslında iyi
kalpli bir vatandaş. Ramazan’a acıdığı için yapışık ona. Ramazan ise
namuzsuz,ahlaksız. Müdürbey’i baştan çıkaran asıl suçlu. Aslında
toplumun,devletin,hukukun ta kendisi o insanlar. Eşcinsellere,Hayat
kadınlarına,Transeksüellere bakış açımızı yansıttığı gibi
sapıklara,tecavüzcülere,tacizcilere karşı da bakış açımız o insanlar. Bir nevi
ruhumuzdaki asıl pisliğin farklı bir tesfiri onlar. Belki de bu yüzdendir ki
bana göre Müdürbey’den çok, romanda asıl insanı rahatsız eden işte o insanlar,
yani biz toplumun ta kendisi. Perihan Mağden Ali ile Ramazan karakterinden daha
çok, Müdür bey ve arkadaşları vesilesi ile bizi kendimize o kadar gerçek ve
olduğu gibi yansıtmış ki, romandaki alkışı en çok bu ayna hak ediyor.
Müdürbey,
Müdürbey’in arkadaşları, Yetimhane Ali ile Ramazan’ın çocukluk ve ergenlik
dönemindeki en büyük sıkıntıları olabilir. Ama romanın ilerleyen bölümlerinde
görüyoruz ki hem Ali hem Ramazan bunları mumla arıyorlar. Devlet ve toplum, Ali
ile Ramazan’ın reşit olmadan önceki dönemlerinde ikinci planda kalmış gibi
görünse de, Ali ile Ramazan 18’ine bastıkları anda onların en büyük kabusu
oluyorlar. Yetimhanenin aniden devreden çıkması ile Ali ile Ramazan kendilerini
birden sokakta buluyorlar. İşte hayatın acı ve sıkıntı dolu yüzü asıl o zaman
ortaya çıkıyor. Yağmur,çamur,kar,kış demeden sokakta yaşam mücadelesi vermeye
başlıyorlar Ali ile Ramazan. İkisi de çok uğraşıyor bir iş bulabilmek için ama
iki “sokak serserisi”ne kimse iş vermiyor. Bu bataklıkta çırpıncıkta daha da
dibe batıyorlar. Ramazan karakolluk oluyor ve polislerce dövüldükten sonra
omzunda sigara söndürülüyor. Ali tinere başlıyor. Gitgide daha da dibe
battıklarını farkeden Ramazan kendisini ister istemez Aksaray’da kendisini
pazarlarken buluyor. Paranın sıcak yüzü iyi geliyor Ramazan’a. Kendi bedeni
karşılığında kazandığı para sayesinde Ali ile başlarını sokacak bir ev
kiralıyor. İyi,kötü yaşamaya devam ediyorlar. Ama Ali buna dayanamıyor ve daha
da bozuyor kendisini. Uyuşturucu bağımlısı oluyor. Tinersiz bir dakikası geçmez
oluyor. Daha sonra ikisi de askere gidiyor farklı zamanlarda.Geri geldiklerinde
Ali de Ramazan da bambaşka bir insan olacaklarına söz veriyorlar ve bunun için
ellerinden geleni yapıyorlar ama hayat bir türlü onların peşini bırakmıyor.
Askerlikte öğrendiği garsonluk mesleğini icra etmek için yaz sezonu Büyükada’da
çalışmaya başlıyor Ramazan. Garsonluk yaptığı yerdeki şaşalı ve lüks hayat
Ramazan’ı cezbediyor ve o grubun arasına ustaca karışmayı başarıyor. Hırsı o
kadar kamçılanıyor ki Ramazan’ın, içinde bulunduğu bu sefil hayattan Ali ile
birlikte kurtulmak için durmaksızın kendisini pazarlamaya devam ediyor. İşe
çıktığı bir gün tanıştığı birisinin ısrarı üzerine evine giden Razaman, küçük
bir sinir patlaması sonucu adamı bıçaklayarak öldürüyor ve balkondan kaçmaya
çalışırken yere düşerek hayatını kaybediyor. Ali de Ramazan’sız bir hayata daha
fazla dayanamayıp kendisini asarak intahar ediyor. Ölüm oluyor sonları. Ya da
sonsuzluklarının başlangıcı.
Yüzyıllardır
Dünyanın sindirmeye çalıştığı eşcinselliği ustaca kurgulayan Perihan Mağden,
devlet ve toplumu da işin içine katarak güzel bir yapıt ortaya çıkarmış.
Ninjayazar takma ismi ile kitap eleştirilerinin yayınlandığı bir internet
sitesinde de kitabın bu özelliği üzerinde çok fazla durulmuş:” Kitapta
anlatılan salt bir aşk hikayesi değil aslında, hikayenin sosyolojik yönü de
oldukça önemli. Ali ile Ramazan aşklarını sadece bir üçüncü sayfa haberi olarak
yaşayabiliyorlar. Ve aileleri olmadığı için, onları topluma hazırlama görevini
yerine getiren devletin yetimhaneleri de, bu üçüncü sayfa haberinin en büyük
mimarı aslında.”
Romanın iyi yönleri olduğu kadar kötü yönleri de yok
değil. Temelde eşcinsel iki erkeğin hayatının konu alınması ve yazarın heteroseksüel
bir bayan olması kitabın bazı noktalarında inandırılıcığı çok zedelemiş.
Heteroseksüel bir ilişki temel alındığında Ramazan “erkek”, Ali ise bu ilişkide
“bayan” kategorisine göre uyarlanmış gibi. Roman boyunca eve ekmek getirenin
Ramazan, evi çekip çevirenin Ali olduğunu görüyoruz ve bu da aslında Perihan
Mağden’in eşcinsellik ile ilgili haklı veya haksız çok derin bir bilgisinin
olmadığını gözler önüne seriyor. İdefix eleştirmeni Gizem Çiçek’e göre de : “Perihan
Mağden, romanı “aşkın cinsiyeti olmaz” önermesiyle değil; “eşcinsel aşk
temizdir” önermesiyle yazdığından ve önceki romanlarında anlattığı
kadınlarınkine olduğu kadar eş cinsel erkeklerin de hayatına hakim olduğunu
gösterme çabasına girdiğinden; her yönüyle insanın içini acıtan bu hikaye zaman
zaman homofobi ile homofili arasına sıkışıp kalmış.”
Romanı
“bir solukta okunan kitaplar” listesine ekleyebiliriz. Romanın akıcı üslubu ve
162 sayfalık olması kitabın bir solukta okunmasına büyük katkı sağlamış. Yalnız
bu özellik kitaba bazı handikaplar da eklememiş değil. Romandaki duygu
yoğunluğu o kadar yüksek ki son sayfayı da okuyup kitabı kapadıktan sonra “her
şey bu kadar mıydı?” diye düşünmeden edemiyor insan. Bu da insanın aklına ister
istemez kitap hakkında “oldu da bitti”ye getirilmiş gibi bir tat bırakıyor.
Hikaye çoğunlukla sınırları olmadan yazılmış ve bu da hikayenin, kahramanların
ve olayların okuyucunun yaşadıkları ve karakteri doğrultusunda çok farklı
şekillerde etkileyebilme olanağına fırsat vermiş. Bir tokat misali gerçekleri
yüzümüze çarpan bu romanı okumak için Eşcinsel olmak gerektiğine inanmıyorum.
Farklı sosyal yapıların bir araya gelmesiyle ustaca kurgulanan bu romanın bazı
eksiklikleri olsa da her okuyucunun kendinden bazı izler bulacağına eminim.
Perihan Mağden’in farklı üslubuna şahit olmayanlar için bu kitap güzel bir başlangıç olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder