17 Şubat 2017 Cuma
Turnin' into Dust
Nereden başlayacağımı, ne diyeceğimi bilemiyorum...
2016'da o kadar çok şey kaybettim, o kadar çok şeyin yoksunluğunu yaşadım ki, kendimle yapmak istediğim basit bir sohbet-yüzleşme bile neredeyse yılımı aldı.
Hayatımın en kötü dönemini geçiriyorum. Canım çok acıyor; önce babamın, ardından anneannemin, ailemin, sevgilimin, direncimin, özgüvenimin, neşemin kısacası içime baktığımda yadsınamayacak bir boşluk yaratmayı sağlayan bir çok şeyin hayatımdan kayıp gitmesini izledim. İşin en ironik yanı da, herkesin ''zamanla'' her şeyin daha iyi olacağını söylemesine rağmen kendim için her şeyin daha da kötüye gitmesiydi. Yaşanan trajik bir olayın getirmiş olduğu şok durumu azaldıkça yokluğu ve onun getirdiği boşluğun zamanla fark edilmesi, sanılanın aksine zamanın yürekteki-zihindeki yaraları daha da belirginleştirmesine sebep oluyor.
30 Nisan 2016, hayatım zaten iyi gitmiyordu... Kendi içimde ve zihnimle tartışma hatta kavga içerisindeydim. Spritüel kitapların önerileri,teorileri,teknikleri zihnimde çarpışmış ve ortaya koca bi' kaos bulutu ortaya çıkmış, ben de bu karanlığın içinde yönümü bulmaya çalışıyordum. Bu zihinsel ve ruhsal çöküş bedensel olarak tüm enerjimi harcadığından saatlerce uyusam da kar etmiyor, bir türlü yataktan kalkamıyordum. Direncimi ve gücümü toplayıp pratik içeren mutfak derslerine katıldığımda ise 6 saatin sonunda tamamen bitkin düşüyor ve akşam 20.00 de uyusam dahi öğlen 12 de bile uyanamıyordum. Uyudukça vücut direncim ve kondisyonum azalıyor, bunlar azaldıkça daha da uyuyasım geliyordu. Bi' taraftan da zihnimdeki kaosla mücadele ediyordum. Nereden geldik ? Nereye gidiyoruz ? Ne için buradayım ? Yaşamımı nasıl istediğim gibi yaratabilirim ? Nasıl gerçekten mutlu ve huzurlu olabilirim ? Bunlar benim için kendimi bildim bileli çok önemli sorulardı ama bir türlü bu konuda kendi yolumu bulamamıştım. Bunlar içinde okul-hayat-iç dünyam üçlüsü içinde hayatta kalmaya çalışıyordum. Zaman zaman cızırdasak ta bu zor zamanlarımda yanımda olan ve beni destekleyen öncelikle ailem ve ardından Met vardı. O zamanlar bana verdikleri destek ve yaptıkları her şey için minnetarım.
Güz döneminde yurt yaşantım canıma tak etmiş ve Bahar dönemi için bulabildiğim ilk ev arkadaşına evet demiş ve tabiri caizse ayaklarım g*tüme vura vura yurttan kaçmıştım. Nitekim yağmurdan kaçarken doluya tutulduğumu anlamam çok uzun sürmeyecekti. Sokak jargonu konusundaki saflığım sebebi ile ev arkadaşımın 402 friendly olduğunu, hatta 402 nin kendisi olduğunu anladığımda bu durum uyum sağlamam gereken başka bir şeyin daha çıktığının acı habercisiydi. Ev arkadaşım her ne kadar özünde gerçekten çok iyi bir insan olsa da, bu durum benim tölere edebileceğim limiti zaman zaman aşıyor ve üzerime fazladan bir stres oluşturuyordu. Bütün bunların içinde ben bir gün okula gidiyor ertesi gün 16-17 saat uyuyordum. Annem-babamla genelde telefon veya cam üzerinden sohbet ettiğimiz için genel ruh halimin ve okula devam durumumu pek bilmiyorlardı. O zamanlar onlarla sohbet etmek benim için pek anlam ifade etmese de, bir gün babamla yaptığımız bir telefon görüşmesi ailenin bir insan için ne kadar önemli olduğunu fatk etmemi sağlayacak ,idi. Uzun süredir pasif bir hayat sürdüğümden babamın sabrı doğal olarak artık tükenmiş olacak ki, okula da pek gitmediğimi öğrenince haklı olarak beni biraz fırçaladı. Ona her ne kadar kendimi ifade etmeye çalışsam da 4 kişilik bir aile içinde yıllardır savaşan ve mücadele eden tek kişi olan bünyesi artık bu yalnızlığa dayanamıyor ve bizim de buna katkıda bulunmasını istiyordu ki bu belkide bir baba olarak istemesi en doğal ve bizim tarafımızdan yerine getirilmesi gereken en temel görevdi. Babam çok uzun bir süre sonra ilk defa üzerime bu kadar gelmişti ve zaten hassas olan ruh halim bu tepkiyle iyice dolup taşmıştı. Konuşmamızın sonlarına doğru üzerime fazla geldiğini düşünmüş olacak ki her zamanki özverili haliyle sohbeti yumuşatmış ve beni bir baba olarak kendime getirmeye çalışmış ve ardından normal bir şekilde telefonları kapatmıştık. Bu sarsılışın ardından bir süre ağladığımı hatırlıyorum. Babam söylediği her kelimede haklıydı, nitekim ben iyi bir durumda değildim ve onun emeklerine layık bir evlat olmayı gerçekten çok isterdim. Beni asıl üzen ve perişan eden bu durumdu zaten. Bunun üzerine babam beni tekrar aramış, boğuk bir sesle üzerime fazla geldiyse kusura bakmamamı söyleyip alttan almaya çalışıyordu. O an ne kadar muhteşem bir babaya sahip olduğumu bir kez daha anlayacak, daha sonra onun da telefonu kapattıktan sonra üzülüp ağladığını öğrenecek ve bu telefon görüşmemizi ömrümün sonuna kadar unutmayacaktım.
Hafta sonu kardeşim Eskişehir'den eve gelecekti. Bizimkiler hep beraber olalım diye beni de çağırdılar. Ben oldukça isteksizdim zira o aralar kardeşime kızgın olduğum birkaç konu vardı. Ailesini, bizi ihmal ettiğini düşünüyordum ve bu sebeple ona karşı soğuk davranıyordum. Yine de bizimkileri kırmamak için gitmeye karar verdim. Kardeşim Cuma gecesi gelmişti. Ben de Met ile görüşüp cumartesi akşam yemeğine yetişecektim. Yetişemedim... Hiçbirine, hiç bir şeye yetişemedim. Vardığımda ilk uğradığım yer Hastane acili oldu, ardından 'o' haber... acı, göz yaşı, şok, kalabalık, teselli etmek- edilmek, tarifi imkansız bir akşam ve gece... Sabahsı cenaze namazı ve her şeyin ta en derinine dokunduğu o farkındalık. Ağlamak, ağlamak, ağlamak, sadece ağlamak...
Babam yoktu artık. Hayatımda tanıdığım en temiz yürekli insan artık gerçekten bir Melek olmuştu. Bize de onun yokluğu ile başa çıkmak kalmıştı. Bu acıyla başa çıkmak zorunda kalan 3 kişi artık bir 'aile' olarak düşünüp hareket edememeye başlamıştı yavaş yavaş. Önce 8 gün sonra kardeşim yaz okulu bahanesiyle Eskişehire dönmüş, genel mizacı zaten depresif olan annem ile ben başbaşa kalmış ve 3 ay boyunca kelimenin tam anlamıyla birbirimizi yemiştik. Hayatımda geçirdiğim en zor dönemdi ki çoğu zaman acı ve üzüntümün önüne geçiyor, yasımı tutmama engel oluyordu. Belki de bu yüzden hala kendime gelebilmiş, hayata adapte olabilmiş değilim bilinmez.
Ardından Güz dönemi geldi, güzün gelmesiyle anneannem de mevsim gibi solmaya, kabuğuna çekilmeye başladı. Hayatımda gördüğüm en gaddar ve güçlü insan, artık boş ve anlamsız bakıyordu. 40 gün içinde o da bizlere veda etti. Hastanede olduğu dönem boyunca stres düzeyim o kadar arttı ki sabah telefonumu açtığımda gelen aramalardan anneannemin vefatını anladığım an nabzım 180lere çıktı ve ciddi bir panik atak geçirerek soluğu acilde aldım. O an Met yanımda olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Herhangi bir organik rahatsızlığım olmadığı her zamanki gibi daha sonradan kesinleşse de benim için resmen hayatımı kurtarmıştı. Bu atakla birlikte kaygı bozukluğu durumum tekrar gündeme geldi ve depresyon-yas-kayıp ile birlikte hayatımda gerekli yerini bularak kendini göstermeye başladı.
Tüm bunlar olurken Met ile aramızda bir sevgi problemi olmamasına rağmen ilişkimiz tükenme noktasına gelmişti. 2-3 gün görüştükten sonra benden sıkılmasına ve soğumasına artık dayanamıyordum. Bazı noktalarda yeterince uyumlu değildik ve bu da benim odağımın dışa dönmesine ve sonrasında kendime daha da kızmama sebep oluyordu. Çabalarımız karşılıksız çıkınca birbirini seven iki insanın yaptığı gibi üzülerek birbirimizin hayatından çıkmaya karar verdik. Olanlar yetmiyormuş gibi bir de artık bekar biriydim :)
Güz döneminde anneannemin cenazesine katıldığım için okula konu ile ilgili mazeret dilekçesi yazmama rağmen dilekçemin reddedildiğini ve 8 kredilik ana Mutfak dersimden kaldığımı dönemin sonunda öğrendim. Okula olan motivasyonumun mimimuma düşmesi ile belkide 2016nın benim için en güzel şeyi olan oda arkadaşım Y sayesinde yalnızca beraber aldığımız Tarih dersini verebildim ve berbat bir gpa ile dönemi sonlandırdım.
Gastronominin bana yetmediğinin ve beni tamamlamadığının uzun süredir farkındaydım. Hayatımda uzmanlaşmak istediğim alan bu değildi. Çok önemli bir destekçi olabilirdi ama kesinlikle asıl olay bu değildi. Geçtiğimiz güz dönemi içinde belki de oda arkadaşımdan çok şuan hayatımdaki en yakın insanlardan biri olan Y olmasaydı kahveye olan ilgimin bu kadar üzerine belkide düşmeyecektim. Böylesine kaotik bir yazıda Y'den kasten bahsetmiyorum çünkü bunu yaparak hayatıma getirdiği aydınlık,neşe,canlılık,mutluluk ve gerçek dostluk hissini ve bana kattığı bilimum şeyi gölgelemiş olurum ki bu da benim için kendisine hakaret etmem demektir. Kısa zamanda yakalıdığımız uyum ve samimiyetin daha da derinleşmesini diliyorum, ikimiz adına tek temennim bu Y ve gerçekten her şey için tekrar sana teşekkür ederim ^ ^
Y ile olan Nero Loca sohbetlerimiz ve benim kahveye olan hassasiyetim birden aklımda ve kalbimde 'Barista olmak' fikrini canlandırdı. Bu yolculuk uzun zaman sonra bana tutku ve heyecan veren tek şeydi ve bunu fark ettiğim için gerçekten minnettarım. Sömestra girdiğimizde boş vaktimi değerlendirmek adına her ne kadar son anda vazgeçmeye dahi yeltenmiş olsam da, MSA da hayatımın en güzel ve öğretici zamanlarından birini geçirdim ve Prof. Barista eğitimini aldım. İnşallah 24'ünde pratik ve teorik sınavları vererek sertifikalarıma da sahip olacağım. Bu arada kahve eğitimi almak ve bu yönde kariyer hedefi oluşturmak isteyenler için şiddetle bu eğitimi önerdiğimin altını çizmek isterim. Zira Türkiye'de hali hazırda bu kadar pratik eğitim içeren ve ücreti de bu kadar uygun olan başka bir Barista eğitimi yok. Üstelik eğitimi başarı ile tamamladığınızda aldığınız uluslararası Pearson ve Mumac sertifikaları eğitimi kendi içinde daha da eşsiz bir hale sokuyor.
Kahve, bu karanlık dönemimde yoluma ışık tutan ve beni hayata bağlayan ender etmenlerden. French Press ile yaptığım 2. Cold Brew denemem şuan sağımda tamamlanmayı bekliyor. Kahve konusunda iyi bir ivme yakalamış olsam da, ne yazık ki bu durum hayatımın geri kalanında aynı değil. Aldığım psikolojik yardımlar sonucu ve EFT'yi keşfetmemle kendimle olan bağlantılarım sonucu bir süre önce hayatımın yönünü oldukça olumsuz etkileyen bilinçaltı durumlarından birinin farkına vardım: ''YETERSİZSİN!''
Bu yetersizlik duygusu ve algısı okul hayatımdan özel hayatıma kadar o kadar yerleşmiş ve kemikleşmiş ki, şuan bu durumun farkındalığı ve yetersizlik algım sonucu kaçınma davranışlarımın getirmiş olduğu acıyla hayata devam etmekten başka bir şey yapamıyorum. İlk mutfak derslerimdeki yaşadığım bazı aksaklıklar, şeflerin bana ''arkadaşlarına göre geridesin, daha çok çalışmalısın'' demesi, gelecek kaygım, mezun olduğumda ne yapacağımı bilemememden ötürü getirdiği her türlü olumsuzluk,kayıp ve acıya rağmen bilindik geçmişte yaşamayı seçmem hayatımdaki temel başarızlık dinamiğinin ama sebebini keşfetmemi sağladı. Ne var ki, buna karşılık ne yapacağımı bilemez bir haldeyim. Bu farkındalığıma rağmen yine eksiklik ve korkularımla yüzleşmek yerine onlardan kaçıyor, saatlerce uyuyor, derslere girmiyor ve neredeyse hiçbir şey yapmıyorum. Aldığım psikolojik-Psikiyatrik terapinin de faydasını görmemeye başladım zira geriye sadece her iyileşmenin 3. ayağı olan kişinin kendisinin harekete geçmesi kaldı ve bende bu antagonistleri nasıl yeneceğimi bilmiyorum...
En son küllerinden doğan Anka Kuşu'nu deneyimlerken şuan tamamen dibe batmış ve tuzla buz olmuş bir haldeyim. Her bir parçam bir yöne dağılmış durumda ve arkama baktığımda artık sığınabileceğim, bana destek olabilecek bir aile göremiyorum. Fiziksel olarak kardeşim ve annem mevcut olsalar dahi ne yazık ki babamın vefatı ile artık bir aile olma özelliğimizi kaybettik. Bu durum çok üzücü olsa da değiştirebileceğim tek hayatın kendi hayatım olduğunu ve başkalarının seçimlerine saygı göstermek ve kabul etmekten başka yapılacak bir şeyin olmadığını biliyorum. Bu sebeple ben de bu yaşam sürecinde artık yalnız isem, her şeye rağmen tek başıma devam edeceğim(etmeye çalışacağım)
Met ile yaklaşık 2 yıl süren ilişkimiz içinde de kendim hakkında, karşımdaki insanı nasıl tanıyacağım-neye nasıl tepki vermem gerektiği hakkında, nasıl bir ilişki ve bireyle ortak bir payda içinde bulunmak istediğim gibi bir çok şey hakkında kendimi ve hayatımı keşfettim. Her şeyden önce, Met gibi bir insanı, benden haliyle zıt noktada olmasına rağmen beni kendisine çekmeyi başarabilen şahsına münhasır bir insanı tanıdım. Biliyorum ki iletişimimiz ve aramızdaki bağ sonsuza dek devam edecek. Onunla yaşadığım her an için minnettarım ve hiçbir şey için pişman değilim, umarım ki sen de böyle hissediyorsundur.
Kabusların ve ataletin son derece baskın bir şekilde üzerime çöktüğü hayatımın son döneminde, her şeye rağmen birçok şey öğrendim lakin şu 3 gerçek kadar hiçbiri yüzüme bir tokat gibi çarpmadı:
- Hayatta her an her şey olabilir.
- Today pain you feel, will be the strength you feel tomorrow.
- What's on the other side? You'll never know unless you go, go, go girl!
Sevgilerimle,
MoB
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder