7 Mayıs 2018 Pazartesi

YALNIZ DEĞİLSİN, YANLIŞ DEĞİLSİN


Merhaba, Hoşgeldin.
Biliyorum; kızgınsın, öfkelisin, içinde volkanlar patlıyor ve ne yapacağını bilemiyorsun. Kaybolmuş bi' durumdasın ve artık hiç bir cevap, hiç bir öneri, hiç bir insan, hiç bir yol, hiç biri hiç biri seni tatmin etmiyor. ''Hangi yöne gitsem?'' diye düşünüyorsun, ''Ne yapsam da bu lanet olası içsel cehennemden kurtulabilsem!''
Böyle hissetmekte haklısın. Hayatın boyunca başta ailen olmak üzere insanlar senin için neyin 'doğru', neyin 'yanlış', 'neyin önemli', neyin 'hayati', neyin 'etik', neyin 'ahlaklı', neyin 'gerçek', neyin 'olması gereken' olduğunu söyleyip durdular. Nasıl olman gerektiğine; nasıl hissetmen, nasıl giyinmen, nasıl konuşman, nasıl davranman, nasıl cevap vermen, nasıl itaat etmen gerektiğine karar verdiler. Kendin olmak adına karar verdiğin her adımda onlar seni manipüle etmek için ellerinden geleni yaptılar. Ne zaman içinden geldiğin gibi davranmak istesen; seni yargıladılar, hakaret ettiler, aşağılar, seni sevmemekle-dışlamakla-şiddetle-manevi vicdanla tehdit ettiler. Zaman geçtikçe artık o kadar yorulmuş, incinmiş, kırılmış ve bitap düşmüştün ki  ''Belki de haklılar'' diye düşündün. Hem kendin hem de çevrendeki insanlar mutlu olsun diye onları izledin, dediklerini yaptın, onların doğrularına-kurallarına göre yaşadın. Ama ne yaparsan yap, kimi dinlersen dinle; birileri mutlaka seni eleştirmeye, yargılamaya, ahkam kesmeye, dışlamaya devam ediyordu. Niye böyle oluyor bir türlü anlam veremiyordun. ''Onların dediklerini yapıyorum işte! Diyordun. ''Lanet olası dediklerinizi dinliyorum ve hala ne için beni yargılamaya devam ediyorsunuz!'' 
Biliyorum, artık hiç bir şeye takatin kalmadı. Seni o kadar delip geçtiler ki hangi parçanı şifalandıracağını bilemiyorsun. İçine bakıyorsun: koca bir boşluk ve etrafına pusmuş koca bir mutsuzluk, ümitsizlik bulutu... Bir şeyler yapmak istiyorsun, bir adım atmak istiyorsun; ama o kadar incinmişsin ki canın hiçbir şey yapmak istemiyor. Bir çözüm yolu arıyorsun, bir çıkış yolu... İçine dönüyorsun, tanıyamadığın ve yabancı hissettiğin; seni husursuz ve gergin hissettiren koskoca bir karanlık... Merhaba: ''Dış dünyanın sendeki eserine hoş geldin''
Şimdi beni iyi dinle. Korkma! Yalnız değilsin,Yanlış değilsin. Ne ailen, ne arkadaşların, ne toplum, ne dış dünya, ne kahrolası ben senin için en iyisini, neyin doğru neyin yanlış, neyin güzel neyi kötü olduğunu bilemeyiz. İnsanlar senin hayatınla veya sorunlarınla ilgili ahkam kesip önerilerde bulunurken kendi yaşamlarının minik bir özetini sana empoze etmeye çalışmak dışında bir şey yapmıyorlar. Bu insanlar temelde senin ''iyi'' olmanı isteyebilir. Ama unuttukları bir şey var: Onların yaşadıkları, onların hayatı. Bu ise senin hayatın. Tamamiyle farklı, özgün, farklı dinamikleri olan ve tamamiyle sana ait! Bu yüzden yaşamınla ilgili doğrularını, inançlarını, değer yargılarını, neyin seni mutlu ve bütün hissettireceğini ancak ve ancak sen seçebilir, oluşturabilir ve karar verebilirsin. Yaşam, subjektif olgulardan oluşan ve bizim gözlemleyip neyin ne olduğuna bireysel olarak karar verdiğimiz bir süreçten başka bir şey değil. Bir olay olur, bir duygu hisseder, bir şey deneyimler, hisseder ve yaşarsın. Bir şey yapar, bir şeye karar verir ve ifade edersin. Bunların hepsi oldukları gibidir. Bunların hepsine hangi etiketi yaftalayacağın ise tamamiyle sana ait. İzleyeceğin hiç bir yol, hiç bir inanç, hiç bir insan, seni kendine ulaştıramaz çünkü bunların hiçbiri sana ait değil. Evreni, Tanrıyı, Süreci anlayan bilgeler sana yol göstermez. Sana kendi doğrularını,inançlarını,bildiklerini empoze etmez ve senin bireyselliğinden rahatsız olmaz, aksine bunu kutsar! Gerçek bilgelik sana sadece kendini bulman için yardım eder ve kendi doğrularını bulup bunları yaşaman için seni yüreklendirir. Öz'ünü kaybetmemiş her kutsal bilgelik kendi yolu, gerçekleri ve inançları dahil hiç bir şeyi putlaştırmaman ve ona körü körüne sadık kalmaman için seni her defasında uyarır ve eğer ikilem duyduğun bir durum olursa kendi gerçeğinle hareket etmeni salık verir. Kutsal bilgelik için önemli olan senin düşüncelerin,davranışın, inancın, doğruların,savundukların değil; bunların sana hizmet edip etmemesi, sana katkı sağlayıp sağlamamasıdır. O yüzden bilge sana sadece şunu soru sorar: ''Bu sen misin? Kim olduğunun ve neyi ifade ettiğinin gerçeği bu mu?'', ''bu seçim sana hizmet ediyor mu?, seni kendin gibi hissettiriyor mu? O zaman devam et!''                                                                      Ve devam eder: ''Tanrı veya inandığın her ne ise onun aşkına! Değişmekten korkma!'' Fikirlerini, düşüncelerini, doğrularını, eylemlerini sana hizmet etmediklerini, seni iyi ve olduğun gibi hissettirmediklerini fark ettiğin anda değiştirmekten gram kuşku duyma! İnsanlar sen bunu yaptığında seni değişmekle ve güvenilmez olmakla suçlayacaklar. Çünkü onlar kendi güvenlik hissiyatları için senin her zaman tahmin edilebilir, öngörülebilir davranışlarda bulunmalarını ister ve bundan vazgeçtiğinde neye uğradıklarını şaşırıp dehşete düşerler! Kendi iyiliğin dışında hiç kimse için bir sorumluluğun yok. Dahası yaşam doğası gereği değişim demektir ve buna direnen her olgu yok olmaya mahkumdur. Kendi doğana kulak verdiğin sürece geçen her an kendine bir adım daha yaklaştığını ve kendi Bir'liğini ifade etmenin ifade edilemez doyumunu deneyimleyeceksin.
Tarihe iz bırakan, hayat boyunca hatta ölümü sonrası bile ardından konuşulan, tartışılan, tapılan, sevilen, nefret edilen her insan aslında kendi doğrularına karar vermiş, ifade etmiş ve bu yolda ilerlemiş insanlardır. İsa, Muhammed, Atatürk, Hitler, Budha, Danla Biliç, Prenses Ela... Bu insanların en büyük ortak noktası biri onları yargılamaya veya değiştirmeye çalıştıklarında onların gözünün içine bakıp ''Sen kim oluyorsun da benim için en iyiyi, en doğru olanı bilebildiğini iddia edebilecek kadar aciz bir küstahlığa sahipsin?'' diyebilmeleridir. Bu insanlar karşılarına ne tür zorluk ve zorbalık çıkarsa çıksın vazgeçmeden kendi doğru ve inançlarına karar vermeye, ifade etmeye, yaşamaya ve gerektiğinde değiştirmeye devam ettiler ve ölürken bedenlerini büyük bir huzur,mutluluk ve övünçle terk ettiler. Çünkü onlar dünyada varolma sebeplerini idrak ettiler ve dış dünyanın onlar için karar verdiği yaşamı giymek yerine kendi bireyselliklerini deneyimlemeye karar verdiler ve bu şekilde kendi yaşamlarının tanrısı olup cennetlerini deneyimlediler. Sen dahil hiçkimse için hala geç değil ve hiç bir zaman olmayacak. Önündeki tek engel yalnızca sen ve vereceğin cevap: ''Bunu seçiyor musun?''
Şimdi kendi içindeki sana yabancı ve korkutucu gelen o boşluğa ve ardındaki mutsuzluk bulutuna iyice bir bak. İçine dön. O sensin. Senin veya başkalarının eseri de olsa o sana ait! Onu kucakla ve bağrına bas. Bas ki sevgin ve şefkatinle dönüşüp şifalanabilsin. Ve bundan sonra senin dışındaki her insana, inanca, topluluğa ve yola sadece kendini mutsuz, kötü, yolunu kaybetmiş ve ne yapacağını bilemez zamanlarında danışabileceğin bir kaynak olarak karar ver hiç bir şeyin senin çizmiş olduğun bu sınırı ihlal etmesine izin verme. Daha sonra kayıp hissettiğin o karanlığın içinde kendine referans edinebileceğin bir başlangıç noktası belirle ve harekete geç. Dış dünyayı umursamadan kendi gerçeklerine, inanç ve doğrularına karar ver ve sana ne iyi geliyorsa, ne iyi hissettiriyorsa onu yap, onu deneyimle ve onu ifade et. Bu süreçte sana katkı olacak, sana iyi gelecek ve sana hizmet edecek her şey senin bireyselliğini gördükçe seni kutlamaya ve cesaretlendirmeye, seni sevmeye ve seninle olmaya; geri kalan illüzyon ise yok olup ardında kalmaya devam edecek. Keza yaşam Bireyselliğin ifadesi demektir ve mutlu bir Sen, mutlu bir Dünya için asıl Sen'e ihtiyacımız var. Bu süreç boyunca sana çelme takmaya, seni düşürmeye ve sana engel olmaya çalışan her ne olursa, ona doğru bakıp, sakince şunu sormayı da sakın unutma: '' Sen kim oluyorsun da benim için en iyiyi, en doğru olanı bilebildiğini iddia edebilecek kadar aciz bir küstahlığa sahipsin?''
Kendin olman dileğiyle,
MoB

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder