9 Ekim 2018 Salı

Evreka!

Hayatımın en büyük farkındalıklarından birini yaşıyorum. Sanki zihnimde büyük  bir           big-bang meydana geldi ve  yaşamım boyunca cevabını aradığım, sorguladığım, yeri geldiğinde beni besleyen; yeri geldiğinde de beni hasta edip depresyona sürükleyen o sis perdesi birden aralandı ve  ''işte!'' artık tüm çıplaklığı ile gözümün önündeydi. Pattern çözümlenmişti. Artık anladım, anlamıştım...
Hayatım boyunca kendimi 'aykırı'  gördüm-görüldüm, hissettim-hissettirildim, tanımladım- tanımlandım. Bunun  varoluşumun bir parçası olduğunu biliyordum ama zaman zaman daha derin bir düzeyde sorguladığımda ''neden?'' demekten de kendimi alamıyordum. Bu aykırılık neden beni bu kadar farklı hissettiriyordu. Neden benim çevreme,ortama hatta zaman zaman kendime uyumlu ve rahat hissetmeme engel oluyordu?
Yaşamda bulunma amacımız neydi? Ne için burada bulunuyorduk? Gerçekten önemli olan neydi? Mutlu olmak, başarılı olmak, iyi hissetmek için neler yapmak gerekiyordu? Bunları nasıl bilebilirdik? Daha da önemlisi; bunları bilmek ve yapmak zorunda mıydık?
Gerçekten de belirli bir veya bir grup patika izlenmek zorunda mıydı. Yaşam, varoluşumuz bu kadar sınırlı ve kısıtlı mıydı? Eğer böyleyse, 'özgürlük -özgür olmak' dediğimiz kavramları gerçekten deneyimleyebilir miydik? Bu kadar sığ mıydık gerçekten?
Nesnel olarak gözlemlediğimde yaşamımın büyük bir çoğunluğu ''olması gerekenin'' oldukça dışındaydı. Bu yaşımda hala öğrenciydim, Birçok bölüm değiştirdim. hayatla ilgili net bir çizgim hiç bir zaman olmadı. 2 yıl önce babamı kaybetmekten hemen önce tavan yapan motivasyon ve yaşam enerjisi kaybı ile  başlayan süreçte tek yaptığım, saatlerce uyumak ve düşük bi' enerji seviyesinde yaşamaktı. yemek,içmek,gezmek,eğlenmek,sevişmek gibi beni temel düzeylerde mutlu eden bedensel hazlardan ibarettim ve daha fazlası olmak istememe rağmen bir şekilde bu edimi bir türlü gerçekleştirmiyordum.  Derslere girmiyordum, okula gitmiyordum, geleceğim ve hayat ile ilgili bir düşünce ve eylem planı oluşturmuyorum. Etrafıma baktığımda gördüğüm ise bunun tam tersiydi. İnsanlar harıl harıl bir şeyler için çabalıyordu. Herkes adeta devasa bir yarış içindeydi ve ben bu yarışın sebebini derin bir düzeyde bir türlü anlayamıyordum'' MUTLU OLMAK İÇİN GERÇEKTEN BU KADAR KONTROLDEN ÇIKMAK ZORUNDA MIYDIK!?''
Az önce daha önce birçok daha okuduğum ve kendimi kaybolmuş hissettiğimde okuma ihtiyacı hissettiğim eserlerden  birini(Tanrı ile Birlik) okuduğum esnada benliğimde muazzam bir şimşek çakt: Bu zamana kadar kontrolüm dahilinde veya dışında hissettiğim bu davranışlarımın hepsi ''tepkisel bir protesto''dan başka bir şey değildi. Gerçekten mutlu ve başarılı olmak için iyi bir üniversiteden mezun olmak zorunda mıydık, üniversiteden mezun olmak zorunda mıydık? Hayat amacımızı bilmek zorunda mıydık? Belirli standartlara göre mi yaşamak zorundaydık? Hayat amacımızı bilmesek, belirli kalıplar içinde yaşasak ne olurdu? O zaman mutlu olmayı, iyi hissetmeyi hak etmiyor muyduk? 
Şimdi geriye dönüp baktığımda, yaşam dediğimiz bu sarkacın olumsuz,negatif,kötü diye adlandırdığımız kısmında olmamın tek sebebimin çok derin düzeyde buna vermiş olduğum yaşamsal bir tepki olduğunu anladım: çevreme, arkadaşlarıma, aileme, insanlara, en başta da kendime...
okumak istemediğimde, çalışkan-başarılı bir birey olmadığımda, heteroseksüel olmadığımda, o bu şu olmadığımda ailem beni sevmeyecek miydi? Çevremdeki insanlar belli başlı şeyler ol'madığımda beni kabul etmeyecek miydi? Belli bir yol dışında değilsem, ''BEN KENDİMİ YETERLİ GÖRMEYECEK VE SEVMEYECEK MİYDİM?''
Daha da derin bir düzeyde gözlemlediğimde anladım ki, en yakınlarım dahil etrafımdaki insanların beni üzmesinin, incitmesinin sebebi de bu durumun bir tür yansımasından başka bir şey değildi. Sanki onların da demek istediği ''ben sana göre belirli kalıpların içinde değilsem, şöyle davranmazsam, öyle olmazsam beni olduğum gibi kabul etmeyecek, beni sevmeyecek misin''?
Birden bire yaşam,yaşamak,evren, her şey ama her şey gözümde tek bir sorudan ibaret haline geldi '' beni olduğum gibi kabul etmeyecek, sevmeyecek misin?'' Başta benim kendimin kendim için duymak istediği, hayatım boyunca dışarıdan da duymak istediğim, bunun için yanıp tutuştuğum tek bir şey vardı: '' Önemli değil, Oğuz. Önemli değil. Ne olduğunun, ne yaptığının, neyi seçtiğinin hiç bir önemi yok. Biz seni her koşulda sevmeye ve yanında olmaya devam edeceğiz''. Farklı bir perspektiften baktığımda çevremdeki insanların da beklediği cevabın bunun aynısı olduğunu fark ettim. Çünkü hayatım kendimin yansımasından  başka bir şey değildi. ''Önemli değil, gerçekten önemli değil. Ne olduğunun, ne yaptığının, neyi seçtiğinin hiç bir önemi yok. Ben seni olduğun gibi kabul etmeye, sevmeye devam edeceğim.''
Böylesine sonsuz bir seçme,olma ve yapma olasılığına baktığımda, aslında ne kadar sonsuz bir olasılığın içinde olduğumuzu, işte bu sonsuz seçim ve edimin ancak evrene ve tanrıya yakışır bir sınırsızlık ve sonsuzluk olduğunu anladım. Yaşam o kadar muazzam bir şeydi ki; sonsuz, sınırsız varlıklar olmamıza rağmen istersek kendimizi sonlu-sınırlı varlıklar olarak bile deneyimleyebiliyorduk. Sevgi yerine istersek korku olabiliyorduk. İyiyi seçmek zorunda olmadan kötüyü de pekala seçip deneyimleyebilirdik. Pekala mutsuz da olabilirdik. İlle de ''BİR ŞEY!'' olmak zorunda değildik ve bunun getirmiş olduğu özgürlük ve huzur inanılmazdı ve bu, aslında yaşamın başlangıcından beri yanıp tutuşarak aradığımız şeyden başkası değildi.
Yaşamda yapmak zorunda olduğunuz hiç bir şey yok. Yapmak zorunda olduğunu hissettiğiniz şeyi yapmak zorunda değilsiniz. Böyle bir zorunluluk hissetmek zorunda da değilsiniz. Ol'mayı seçtiğiniz bir şeyden vazgeçip pekala başka bir şeyi seçebilirsiniz. Çünkü yaşam çift yönlü bu sarkacın hareketinden başkası değil. Ol'an, ol'duğu şeyden başkası değil, hepsi bu. Ve bu sonsuz sınırsız seçimin içinde, sizin ol'manızı kısıtlandıran  hiç bir şey mecvut değil, siz mevcut olmasını seçmediğiniz sürece...
                                                                                                                                 MoB

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder