10 Nisan 2019 Çarşamba

Sırma&Ali İhsan


                                                            Bölüm-1

Zamanın ve mekanın önemli olmadığı bi' gerçeklikte, ali ihsan ve sırma isimli iki varoluş yaşarmış. ali ihsan yaşamı boyunca Güneş'in, sırma ise Ay'ın yolunu tutmuş hep. Bu sebeptendir ki ali ihsan kükreyen bir göksel küre iken, sırma ancak kimselerin olmadığı karanlıkta kendini açabilen bir parıltıymış.
ali ihsan ve sırmanın yolu bir gün kesişivermiş. ali ihsan sırmaya o kadar parlak ve görkemli gelmiş ki, sırma bir an için ali ihsanın aydınlığında kendisini var edemediğini hissedip varoluşunu tehdit altında hissetmiş. İlk zamanlar ali ihsan sırma'ya öylesine erişilemez geliyormuş ki, ali ihsanı referans aldığında kensini bir türlü tanımlayamıyormuş. Bir gece sırma bu durumdan sıkılıp ali ihsanın tüm şaşasına aldırış etmeden cesur bir hamlede bulunmuş. O adımına karşılık da ali ihsan onu ışığıyla kutsayıp tüm cömertliği ile krallığına kabul etmiş. İşte o zaman ali ihsan ve sırmanın hikayesi başlamış olmuş.
Sırma Ali ihsanın krallığında yeni bir sabaha uyanmış. Bu öyleymiş ki, ali ihsan asil bir krala layık, krallığının tüm kapılarını sırma için sonuna kadar açmışmış. Daha önce böyle bir şey deneyimlemeyen sırmanın ise tek hissettiği derin bir sevgi ve mutlulukmuş. sırma bu cömert daveti sevgiyle kabul etmiş ve aralarında o günden itibaren derin bir bağ yapılanmaya başlamış. Lakin bu krallıktaki mutluluk için tehlike çanlarının çalması çok uzakta değilmiş . Zaman geçtikçe Güneş ve Ay, doğaları gereği, her biri bu krallıkta birer varoluş mücadelesi vermeye başlamış. Halbu ki bu savaş sadece birbirlerini yıpratmaktan başka bi' şeye yaramayan bi' tür yanılsamadan başka bir şeye dönüşmeyecekmiş...
Güneş krallığında yeni bir yaşama adım atan ali ihsan ve sırma, vakitlerinin çoğunu bu krallıkta sevgi dolu bir şekilde geçiriyorlarmış. Ali İhsan bu krallığın hükümdarı olduğu için işi oldukça başından aşkınmış. Fakat en ufak bir boş anında soluğu hemen sırmanın yanında alıverirmiş. Krallıktaki bunca koşuşturmayı doğal karşılayan sırma, ali ihsan ne zaman soluğu onun yanında alıp sarılıp öpse; o zaman yaşamdaki hiç bir olumsuzluğun kendisini rahatsız edemeyeceği bir yerde kendisini buluverirmiş. Sırma bu krallıkta kendisini o kadar mutlu ve iyi hissediyormuş ki, gitgide bu krallık dışındaki yaşamdan soyutlanmaya başlamış. Bu güvenli ve mutlu yaşam, dış dünyadaki macerayı ve yeniliği bilinmezlik ve tehlike olarak algılamasına ve daha da içe kapanmasına sebep olmuş. Sırma bir süre sonra merkezinden uzaklaşmaya başladığını, kendisine hizmet etmeyi ve kendi yaşamının sorumluluğunu almayı bıraktığını fark etse de bu krallıkta olmak daha ağır basmış ve bu durumu ötelemeye karar vermiş.
Sırma yaşam yolunda henüz emekleme döneminde olan, bu sebeple de varoluşunu ve doğasını keşfetme sürecini deneyimleyen çırak bir ruhmuş. Bu zamana kadar bildiği tek şey, 'Ay' olmakmış. Kendi ışığını bile nasıl kullanacağını bilemeyen bu çırak için yaşam doğal olarak çoğunlukla varoluş sancısı içinde geçiyormuş. Bu enerji alanı, ali ihsana göre kıyaslanıldığında daha içe kapalılık ve inaktiflik, bir süre sonra ali ihsan'ın dikkatini çekmeye başlamış.
Bir gün Ali ihsan ve Sırma kraliyet sofrasında yemek yerken sırmaya neden böyle içe kapanık olduğunu, neden aksiyon almakta bu kadar zorlandığını ve hep bu düşük enerji alanıyla yaşadığını sormuş. Bu soru üzerine sırma o an ne diyeceğini bilememiş. Ne yapabilirmiş ki? O da bu durumdan hoşnut değilmiş ama kendini keşfetme sürecinde olan bu varlık için hayat da kendisi de keşfedilip anlaşılmayı bekleyen bir sonsuzluk olarak görülüyormuş ve sırma bu sonsuzlukta kaybolup gittiğini hissediyormuş. Elinden geldiğince kendisini ifade etmeye çalışmış, acemi bir ışık parıltısıymış o henüz yanıp sönen... Yaşam onun için birçok bilinmezlik doluymuş ve bazen çok düşünmekten ne adım atacağını bilemez oluyormuş. Ne yapabilirmiş ki şuan? O bir Ay'mış sadece, kendisini Güneş gibi şaşalı şaşalı ifade etmek ve bir krallığa hükmetmek onun için çok yabancıymış, nasıl yapılacağını bilmiyormuş işte...
Sırma kendisini titreyen sesiyle ifade etmeyi bitirdikten sonra ali ihsan da dinlemeyi bitirmiş ve öylece bir süre bakakalmış. Bu kadar inaktif kalmanın nesi mantıklıymış ki? Çıkıp dünyayı keşfetmeden, kendi varoluşunu en yüce şekilde ifade etmeden bu yaşamda olmanın anlamı neymiş? Bu kadar içe dönük olduğu sürece sırmayı nasıl çözüp anlayabilirmiş? Sırma daha yaşam yolunun başında böyleyse nasıl gelişip büyüyebilecekmiş? Sırmanın bu doğası Ali ihsana hiç normal gelmiyormuş. Halbuki sırma tüm bu kendisini ifade etme çabasından sonra ihtiyacı olan ve ali ihsandan beklediği tek şey ali ihsanın onu kollarına sarmasıymış. Nitekim bu Kral söylemleri onu hiç iyi hissettirmemiş ve ali ihsanın bu reaksiyonu onu kırmış. Sevdiği insan bile doğasını bu şekilde yadırgarken sırma bu krallıkta nasıl kendisi olabilirmiş? Fırtınalı günlerinde ali ihsanın limanına sığınıp soluklanamayacaksa bunu kimden bekleyebilirmiş? Sırma bu duruma içerleyip daha fazla konuşmamayı seçmiş. Ne var ki  zamanla bu durum iyileşeceğine sırma için daha zor bir hal almaya başlamış. 
Yaşadığı her sıkıntısını ali ihsanla paylaşmak istediğinde ali ihsandan beklediği yegane şey ''anlaşılmak'' iken, ali ihsan sırmaya gün geçtikçe bir kralın otoritesiyle gelmeye başlamış, ya da sırmaya öyle geliyormuş...
Bir gün ali ihsana bunu ifade ettiğinde ali ihsan bunu kabul etmemiş, üstelik aslında böyle yaparak sırmanın ali ihsanı yargıladığını ve olduğu gibi kabul etmediğini belirtmiş. Acaba gerçekten böyle olabilir miymiş...?
Sırma bir sabah uyandığında, Krallığın tehdit altında olduğunu ve sefer için savaş hazırlıkları yapıldığını görmüş. Hemen Ali İhsan'ın yanına koşmuş. Ali İhsan duyduklarının doğru olduğunu, bu yoğun ve stresli hazırlık sürecine liderlik etmesi gerektiğini ve hazırlıklar biter bitmez de sefere çıkması gerektiğini söylemiş. Ali İhsan bu yoğunlukta Sırma'ya vakit ayıramayacağını, bunu lütfen kişisel algılamamasını, bu süreçte Sırma'nın onu daha da sıkıp sarmalamasına ihtiyacı olduğunu çünkü bu sıkıntılı süreçte kendisinin de zor bir Aslana dönüşeceğini ifade etmiş. Sırma olanlar için üzülse de, tüm bu olup bitenlerin aralarına girmesinin imkanı yokmuş. Sırma zaten her koşulda Ali İhsan'ın yanında olmak ve onu tüm varlığıyla desteklemek için oradaymış. Ali İhsan'a olan bağı ve sevgisi, bunu zaten kendiliğinden gerçekleştiriyormuş...
Savaş hazırlıkları tüm yoğunluğuyla devam ederken ali ihsan gece gündüz demeden bu hazırlıkların başındaymış. Bu zor ve stresli yolda duygusal ve hassas ali ihsanın yeri olmadığı için, Krallığın Hükümdarı bir Aslanın yapması gerektiği gibi tüm agresyonu, ciddiyeti ve rasyonelliği ile Krallıktaki yönetimi sürdürmeye devam ediyormuş. Bu yoğun süreçte ali ihsan ve sırma aynı krallıkta birbirleriyle görüşemez olmaya başlamış. Yoğun ve yorucu geçen günlerin ardından sırma ali ihsanın birazcık nefes alıp kendisine gelmesi için ona yaklaşmasını beklemiş lakin ali ihsan o birkaç saatlik uyku zamanında bile yalnız uyumayı tercih etmeye başlamış. Sırma bu durumun onu üzdüğünü, ali ihsanın o ufacık zaman diliminde nefes alabilmesi için kendisine sığınmasına izin vermesini istese de ali ihsan odağının dağılmaması ve ayakta kalabilmesi için yalnız uyumasının onun için daha iyi olacağını belirtmiş. Böylelikle aynı krallık içinde farklı yerlerde yaşar gider olmuşlar ikisi de. Sırma hem Ali İhsan'a destek olamadığı için, hem ali ihsan bunu seçmediği için, hem de koskoca krallıkta kendisini yapayalnız hissettiği için mutsuz ve üzgün olmaya başlamış. '' Belki de ben yeterince kapsayıcı değilimdir'' deyip ali ihsanın adım atmasını beklemeden her seferinde onun yanında olabilecek bir alan, bir fırsat yaratmak istese de tüm bu edimleri başarısızlık ve red ile sonuçlanmış. Ali İhsan'ın son derece zorlu ve yoğun bir süreçten geçtiğini, büyük bir varoluş mücadelesi verdiğini gayet iyi anlıyormuş. Bu durumda kim ali ihsanı sırmadan daha iyi anlayabilir, o varoluş mücadelesini ve ayakta kalma  sürecinde yaşadıklarını, hissettiklerini sırmadan başka kim daha iyi bilebilirmiş ki?
İşte sırf bu sebeple ali ihsanın kendisine bir an da olsa sığınmasını dört gözle bekliyormuş çünkü derinlerdeki o aslanın ''anlaşılmaya, biraz güvende ve huzurda hissetmeye'' ihtiyacı olduğunu en iyi sırma biliyormuş. Nitekim kendisin de varoluş yolculuğunda aradığı tek şey bu değil miymiş ?
Sefere birkaç gün kala birbirlerine o kadar uzak olmuşlar ki, sırma bu krallıktaki varoluş sebebini sorgulamaya başlamış. Burada olmasının amacı neymiş? Bu krallıkta ne sebeple bulunuyormuş? Belki de bu yoğunlukta ali ihsanı yalnız bırakmasının  ikisine de iyi geleceğini düşünerek saraydan ayrılmaya karar vermiş...
Ali ihsan'ın bildiği tek şey Güneş olmak, Aslan olmak, Kral olmakmış. Onun varoluşu hep bu olmuş. Bunu başkaları için değil, kendi doğası böyle olduğu için seçmiş ve bu yolda ilerlemiş. Şimdi bu zorlu dönemeçte alacağı her karar, atacağı her adım bu kadar önemliyken; odağının dağılmasına, gardını düşürmesine nasıl izin verebilirmiş? Sırma bunu nasıl anlayamıyormuş? Sorun sırmada değilmiş ki, sadece ali ihsanın yapması gereken bu varoluşuna ve kendisine olan saygının ve bunun sorumluluğunu almak; ki bu onun en temek seçimiymiş.
Ali ihsanın başından beri sırmaya anlatmak istediği de aslında buymuş. Kendi macerasına çıkmak ve hayatı olduğu gibi kucaklayıp kendisinden başka kimseye, hiç bir şeye tutunmadan, ihtiyaç hissetmeden var olabilmek!
"Ben burdayım!" diyebilmenin ve bunu deneyimleyebilmenin  en görkemli yolu bu değil de başka ne olabilirmiş!? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder