30 Haziran 2017, Razaman Bayramı zamanları... Hornette amaçsızca bakınıyorum. Profildeki bir vücut resmi dikkatimi çekiyor,çekilmeyecek gibi değil, yüzü görünmüyor. Yazmak istedim, yazdım. Cevap geldi, sohbet etmeye başladık. Profil fotoğrafındaki vücut fotosune nazaran daha derin biri vardı karşımda, biraz şaşırmıştım.Daha sonra bana kendi fotoğraflarını gönderdi ve profildeki fotonun ona ait olmadığını söyledi. Açıkçası sevinmştim çünkü gerçekte sohbet ettiğim kişi shaped bir vücuttan çok daha fazlasıydı. Zeki, tatlı, efendi... Bulgaristan'da yaşadığını, buraya akraba ziyareti için geldiğini ve yarın dönmesi gerektiğini söyledi. Birbirimize denk gelmemiz hoş bir tesadüf olmuştu. Ertesi gün Bg.a geçtiğinde Skype'dan sohbetimize devam ettik ve o akşam 3-4 saate yakın konuştuk. Uzun bir süredir kimseyle bu kadar çok şey paylaşmamış, bu kadar derin bir sohbet kurmamıştım. Bg.da yaşayan bir türk olduğu için aksanı o kadar farklıydı ki ilk başlarda biraz yadırgasam da daha sonraları benim için dünyanın en tatlı tınılarından biri olacaktı. O gece skype üzerinden kendimiz ve hayat ile ilgili bir çok şey hakkında sohbet ettik. Mason olduğu için bir süre avrupadaki çeşitli locaları ziyaret etmesi gerektiğini ve bu süre boyunca iletişime geçemezsek yanlış anlamamamı söyledi. Mason olması gibi özel ve kişisel bir bilgiyi paylaşması benim için çok önemli ve özeldi dahası ezoterizme ilgisi olan biri olarak bu durum ona olan ilgimi bir miktar daha arttırmıştı. Ardından 22 gün boyunca iletişime geçmedik. 22.günün sonunda tekrar skype üzerinden bir araya gelebildik. Açıkçası onunla sohbet etmeyi özlemiştim çünkü onunla kurduğum bu iletişim aynı zamanda zihnimi ve ruhumu da doyuruyordu. Birçok konuda paralel düşünüyor ve birbirimizi anlayabiliyorduk. Aynı dili paylaşabildiğimiz için mutluydum. İlerleyen zamanlarda devam eden iletişimimiz kesintilere uğramaya başladı. Sohbet ederken zaman zaman bir süre ortadan kaybolabileceğini, bunu yanlış anlamamamı rica etti. İletişimimizin ilk başlarında buna pek takılmadım zira onun hayatını sorgulama gibi bir hakkım zaten olamazdı. Bir süre sonra bu iletişimi gerçek hayata taşımak istedim çünkü karşımda gerçekten tanımak istediğim bir adam vardı ve bu fırsatı kaçırmak istemiyordum. Sınıra yakın yaşadığı için ''Edirneye gelip gidebilmem sorun değil'' demişti. Ben de Edirneye geldiğimde çok rahat görüşebilirdik yani. Ama uzunca bir süre bu mümkün olmadı. Skype üzerinden 1 gün konuşuyor 4-5 iletişime geçemiyorduk ama her görüşmemiz en az 4 saat sürüyordu. Kaybolmasının sebebini merak edip biraz sıkıştırdığımda bunun hem kendi karakteri ile ilgili hem de bana şuan açıklayamayacağı özel bir durum sebebiyle olduğunu söyledi. Ben de saygı duydum. Nitekim biz kurban bayramında görüşmek için sözleştik fakat ben daha uzunca vakit geçiririz diye hayal ederken o bg.a dönmeden önce 1-1.5 saatlik bir cafe sohbetinden öteye geçemedi. Bir şey diyemedim, eylül 25ine kadar müsaittim mutlaka tekrar görüşürüz diye konuştuk fakat o reel görüşme olmadı. Bir şey vardı sanki; aramızda görünmeyen bir duvar, bir noktadan sonra onun geri adım atmasını sağlayan bir sebep. Sanal ortamda iletişime geçsek de ona gerçekten bağlanmıştım ve başkasını değil onu tanımak istiyordum. Koşullar çetrefilli olabilird ama benim için değerdi onu beklemem. Lakin bir görünüp bir kaybolmalar devam etti. Her görüşme talebim ötelendi,reddedildi. Bir taraftan da skype üzerinden derin ve güzel süren sohbetimiz devam etti. Aracını sattı, avrupaya araç almaya gitti, bazı özel sorunları çıktı ve her seferinde biz bir şekilde görüşemedik. Bu medcezir dolu iletişim beni artık yormaya başlamıştı. Kendimi bu kadar yakın hissettiğim kişiye erişememek, onun yanında olamamak, onun önceliği olamamak beni ruhen ve zihnen yıpratmaya başladı. Trye oturma izni başvurusunun hala muallakta olması da ayrı bir sorun teşkil ediyordu. Hayatındaki belirsizliklerin ve problemlerin onun adım atmasını zorlaştırdığını anlıyordum. Çekincelerine, korkularına, tereddütlerine hak verebiliyordum. Ama bu ilişki de daha ne kadar sanal ortamda devam edebilirdi ki? İlk konuşmalarımızda bana '' beni bekle, kimseyle görüşme'' demişti. Bu o kadar hoşuma gitmişti ki... Şimdi ise karşımda realist bir tavır takınan, bu belirsizlikler sebebiyle ne kendisini ne de beni üzmekten çekinen ve bu sebeple bazı şartlar netleşene kadar kendi hayatlarımıza devam etmemizi söyleyen bir adam vardı. Ben de aynı fikirdeydim zira ben de artık içimdeki sevgi ve seks deneyimini bastırmaktan yorulmuş ve artık bunları yaşamak istiyordum. Nitekim birbirimizi sınırlandırmadan hayatımıza devam etme kararı aldık. Bu noktadan öncesinde veya sonrasında o neler yaptı, neler yaşadı hiç sormadım. Umrumda da değildi açıkçası.
Neyi beklediğimi blmeden süren aylarca bu bekleyişim artık çevrem ve arkadaşlarım tarafından da linç yememe sebep olmaya başladı. Onunla olan belirsiz ilişkimiz beni o kadar üzüyordu ki benim iyiliğim ve kendime gelmem için linç girişimlerini bırakmadılar. Sonunda onlara hak verdim ve sahalara geri döndüm. Yeni insanlarla sohbet ettim, tanıdım, tanıştım, tanıdım, tanıştım...
1 hafta geçmeden anladım ki benim gönlümde yatan bir kişi var, O... Bu önüme bakma çabalarım hikayeden ibaretti. Ondan uzaklaşmaya çalışmak için attığım her adımda onun içimdeki yerini bir o kadar net anladım. Evet reel bir şeyler yaşamamıştık ama içime yer etmişti işte. Bu kaybolmaları ve son zamanlarda yaşadığı bazı sorunları neticesinde iletişimimiz neredeyse sıfıra düşmüştü ve ben de arzuluyordum ki iyi hissetmesi için beni seçsin! Benimle olmayı, benimle uyumayı seçsin! O her probleminde kendini geri çektikçe ben daha fazla dayanamamış ve buna devam edemeyeceğimi, tamamamen ayrı yollarda yürümemizin ikimiz için de daha sağlıklı olacağını belirtmiştim. Nitekim bunu da denedim, mantığımı dinleyip önüme bakmaya çalıştığım her seferinde kalbim daha fazla onun ismiyle çığlık atıyordu. Geceleri bu çığlık o kadar şiddetleniyordu ki uyumam imkansızlaşıyordu. Sonunda savaşmaktan vazgeçtim ve ona yazdım. Konuşmak istediğimi söyledim ve bu sefer tüm kartlarımı açık oynadım. Aramızda ne tür engeller olsa da onu tanımak istediğimi, gönlümdeki kişinin o olduğunu ve tek istediğimin bu ilişkiyi derinleştirmek için onun da adım atmasına ihtiyacım olduğunu söyledim. Tesadüf eseri haftaya ailemin yaşadığı şehire bir toplantı için geleceğini ve 1 gece kalacağını söyledi. Bunu 2 geceye çıkaralım dedim, pek oralı olmadı. O zaman bu h.sonu da gelmesini rica ettim, kabul etmedi. En sonunda bu h.sonu gelemeyeceğini ama önümüzdeki hafta geldiğinde 2 gece kalabileceğini söyledi. 6 ay sonra 1 saatlik kahve sohbeti dışında en sonunda kavuşabilecek, 2 gece beraber geçirebilecek, beraber uyuyabilecektik. 7 aralığa 8 gün vardı ve ''ya bu sefer de bir aksilik çıkarsa?'' diye içim içimi yiyordu. O 8 gün benim için hiç kolay geçmedi. Olumsuzluk çıkması ihtimali sonunda görüşebilmemiz mutluluğumu gölgelemişti adeta. Son 3 günü uykusuz geçirdim. Pazartesi konuştuğumuzda her şey yolundaydı. Salı pek iletişime geçemedik ve ben bazı sıkıntıların olduğunu anladım. Yine bir soğukluk, bir terslik vardı. Çarşamba akşamı ailemin yaşadığı şehre gelmiş ama ondan pek haber alamamıştım. Gece 2 ye kadar ondan haber bekledim çünkü kesin olarak gelip gelmeyeceğini bilmiyordum. En sonunda dayanamayıp uyudum zaten günlerdir uykusuzdum ve bu halde derslerimi halledip bir de şehirler arası yolculuk yapmıştım. Sabah uyandığımda 2 gündür kendisini iyi hissetmediğini ama bugün yola çıkacağını açıklayan mesajını gördüm. Normalde planımız perşembe günü onun erken gelmesi ve
gün içinde saat 16.00 ye kadar vakit geçirmemizdi çünkü toplantısı 17 gibi başlayacak ve gece yarısına kadar uygun olmayacaktı. Buraya gelmesi saat 15.00 i buldu, bu da yetmiyormuş gibi yolda direkt otele geçmesi gerektiğini söyledi. İyice tükenmiştim artık. Aynı ilçedeydik işte aylar sonra. Sonunda aynı yerdeydik! Peki mutlu muydum? Tek hissettiğim tükenmişlik ve yorgunluktu. Daha sonra önce hotele geçmesine gerek kalmadığını direkt bana uğrayabileceğini söyledi. O kadar demoralize olmuştum ki bu zamana kadar, buna sevinemedim bile. Nitekim onu evimin önündeki caddede karşıladım, bize geçtik. Sonunda baş başaydık, el eleydik, göz gözeydik. 6 aydır düşlediğim gibi, bu anın gelmesini iple çektiğim gibi boynunu öptüm, kokusunu içime çektim, dudağından öptüm.Sıkıca sarıldım. Peki bir şey hissettim mi ? Hayır. Duygusal olarak o kadar dolu ve kırgındım ki, aylardır yolunu gözlediğim adamı öperken erekte dahi olamadım. Bunu çok üstelemedim çünkü önemli olan o an beraber olmamızdı. Karşılaştığımız andan itibaren onun da enerjisi o kadar düşüktü ki bunu hemen hissetmiştim. Kendisini iyi hissetmediğini, yorgun olduğunu ve birazdan otele geçmesi gerektiğini söyledi. Ben de vakit kaybetmeden geceyi nasıl geçireceğimizi sordum. Bana gayet soğuk bir şekilde kendisini iyi hissetmediğini, bu gece görüşemeyeceğimizi, yarın sabah hotelden ayrıldığında bga geçmeden önce bir kaç saat vakit geçirebileceğimizi söyledi. ''Nereye gidiyorsun, hani 1 gün daha kalacaktın?'' dedim. Dönmesi gerektiğini söyledi. Bu açıklamalardan artık o kadar yorulmuştum ki beni aydınlatması için adeta yalvarıyordum artık. NEDEN!? NEDEN? NEDEN? NEDEN BÖYLE!? NEDEN UZUNCA BİR SÜRE VAKİT GEÇİREMİYORUZ!? Söylediği tek şey artık kalkmak zorunda olduğu oldu. Oturduğum yerden kalktım ve -peki o zaman, kalk! dedim. Yolcu ettim ve kapıyı kapadım
O kadar kötü hissediyordum ki kendimi... Benim onu bu kadar istememe rağmen onun bu ruhsuzluğu, bu soğukluğu beni o kadar yıpratmıştı ki... Evde 1sn bile durmak istemedim ve hemen teyzemi aradım. Çünkü beni anlayabilecek ve destek olacak birisine gerçekten ihtiyacım vardı. Tekelden şarap ve bira aldım ve direkt teyzeme geçtim.
Kuzenim de ordaydı. Aylardır içinde bulunduğum durumu biliyorlardı ve onlarda ne söyleyeceklerini şaşırmışlardı artık. Ben de artık ne düşüneceğimi, ne yapacağımı şaşırmıştım. İçtim ve biraz sohbet ettik. İyi ki varlar ki kendimi bir nebze de olsa iyi hissediyordum. Akşama doğru eve geçtim ve tüm bu yaşanmışlığın alkolün etkisini de arttırmış olacak ki eve geçer geçmez yattım. 00.00ye kadar O ve ben temalı saçma sapan rüyaların ardından bilinçaltıma daha fazla tahammül edemeyip yataktan kalktım . Dizi izlerken o yazdı. Küsmüyüz diye sordu, ''küs değilim, kızgınım ve kırgınım biraz. Kendini iyi hissetmek için benimle olmanı isterdim'' dedim. Müsaitsen konuşalım dedi. Uyumak üzereyken aradı. Hala ısrarla söylediği şey sabah otelden ayrıldıktan sonra istersem birkaç saat görüşebileceğimizdi. Türkçemin yettiği derecede ısrarla neden bu kadar kısa sürmesi gerektiğini, bu kısa görüşmemizin bize ne katabileceğini sordum. Söylediği tek şey, küstah bir şekilde ''senin de bildiğin gibi birbirimizi yeni tanıyoruz, bence bu süre yeterli. Şimdi sen bana neden bu kadar kısa peki diyeceksin, ben de çünkü bg.a dönmem gerek diyeceğim'' dedi. 6 aydır bu adamla mı iletişim kuruyordum ? Bu muydu benim sevdiğim, bağlandığım !?
Bu görüşmenin bize bir şey katmayacağını ve bu yüzden istemediğimi söyledim ve iyi geceler dileyerek telefonu kapadım. 6 aydır beklediğim adamla ilişkim işte bu şekilde bitmişti. Sanki hayatında alalade, dün tanıdığı önemsiz, gereksiz bir insanmışım gibi... O gece zor bir gece geçirdim. Bir yanım hala doğru cevap verip vermediğimi sorguluyordu. Sonra birden içimdeki bir ses ''şimdi sevgi olsa ne yapardı?'' diye sordu. Değer miydi aylardır her türlü paylaşımda bulunduğun biriyle ilet,şimi bu şekilde bitirmeye? Sevgili, flört olmayacaktık ama en azından geçirdiğimiz güzel vakitlerin hatrına onu arkadaşça uğurlayabilir, sonra da yollarımıza devam edebilirdik. Sabah 5.30 gibi sms attım. Hotelden çıkar çıkmaz bana gelmesini, onunla bu şekilde ayrılmak istemediğimi, onu beklediğimi yazdım.
Sabah 8 gibi yatağa uzandığımda 1 saat gibi bir içim geçmiş. Uyandığımda cevap yoktu. Aradım, telefonu düşmanıymışım gibi açtı. Dün gece yüzünden kızgın olabileceği için alttan aldım ve onu beklediğimi, bu şekilde onu yolcu etmek istemediğimi yeniledim. Dün geceki kararımıza bağlı kalmak istediğini, daha önce de bu tarz geri dönüşler yaptığımı ve bu durumun onu artık rahatsız ettiğini dile getirdi. Yeri geldiğinde ''ben de bir insanım, hata yapabilirim'' savunması savunması sadece ona aitti belli ki. Kararına saygı duyarak daha fazla uzatmadım ve iyi yolculuklar diledim. O da her zamanki küstahlığıyla ''dün gece niye uyumadın ki, boşuna uykusuz kalmışsın, uykuna dön'' dedi ve telefonu kapadı.
6 aylık bir iletişim. Duygusal yükselmeler, alçalmalar, gerek özel bir çok paylaşım... Dinlerken onu düşündüğüm, ona söylemek istediğim onlarca şarkı, onunla olma hayalim, hayallerimiz... İşte bu şekilde bu telefon görüşmesiyle son buldu. Bir ilişkide mutlaka her iki taraf da hatalıdır. Belki de ben daha çok hatalıydım. Açıkçası bu yaşadıklarımı kaleme alırken öz saygımdan ve öz değerimden o kadar feragat ettiğimi anladım ki tüm samimiyetimle bu iletişimdeki en suçlu kişinin ben olduğumu kabul ediyorum. Lakin benim savunduğum noktada ikili ilişkilerde yapıcı olmak ve orta noktada buluşmak olmuştur hep. Üzebiliriz, üzülebiliriz, karşımızdaki hata yapabilir, hata yapabiliriz. Bu dünyaya gelme sebebimiz bu zaten. Yaşamak, deneyimlemek ve öğrenmek. Bunu yaparken de en çok iletişim ve ilişki aracını kullanmak. Aynı zamanda affedip yolumuza devam etmek. Değer verdiğim herkese karşı kendimi kurban yerine koymak yerine aydınlık, yeni bir sayfa açmayı seçerim karşımdaki de dilediği sürece. Kurban rolünü oynamak, suçlamak, kaçmak, korkmak, küstahlık taslamak, acı çektirmeye çalışmak; bunlar en basit seçimler. Duygularının arkasında mısın? Karşındaki hata yaptığında onu affedip başını göğsüne bastırabilecek misin ? Sadece etten kemikten değil, gerçekten 'insan' olabilecek misin ? Önemli olan bu. Önemli olan sınırlandırmadan, zarar vermeden, yargılamadan, beklentilere kendini kaptırmadan sevebilmek...
Bu süreci elbette atlatacağım. Kolay olmayacak, zaman alacak ama sonunda daha olgun, öz saygısı ve öz değeri gelişmiş, daha derin bir insan olarak yeniden var olacağım. Seninle paylaştığım hiç bir an için pişman değilim,yaşadığımız her şey için minnettarım.
Bu yazıyı da hiç bir düzenlemeye tabi tutmadan, olduğu gibi, gelişigüzel buraya bırakıyorum. Aynı yaşadıklarımız gibi...
-MoB
8 Aralık 2017 Cuma
31 Temmuz 2017 Pazartesi
The Night Is Dark and Full of Terror
İşte yine gelmiş, bir dating sonrası,
dağılmış ve başı öne eğik bi şekilde, burada kendimle yüzleşiyorum. Bu
yüzleşmenin bu kadar uzun sürmesinin sebebi yıllardır Oğuz'un kendi içinde bir
arpa boyu yol gidememesiymiş şimdi anlıyorum. Yıllardır kendimle ilgili değişen
hiç bir şey yok! Bu kadar stabilite ve değişime karşı çıkmayla nasıl mutlu
olabilir ki insan ? Kendini yenilemeden, derisini tazelemeden, bir üst
versiyonuna erişemeden hayattan daha da önemlisi kendinden nasıl tatmin
olabilir !?
Kendimle ilgili
gerçekleri,hayaletleri,illüzyonları tokat misali yüzüme çarpan bir hafta sonu
geçirdim. C.tesi günü bir süredir tanıştığımız C ile görüşmek için Bursa'ya
gitmeye karar verdim. Ailevi,maddi,akademik,özel hayatımla ilgili art arda
gelen onca problemden sonra ''farklı bir yerde hava almak bana iyi gelir,
kafamı dağıtırım'' diye düşünmüştüm. C de aklı başında, hoş birine benziyordu.
Belki de O kişiydi, kim bilebilirdi ki ? Her şeyden önce, asgari samimiyet
kurabildiğim birine sadece bir anlığına her şeyden uzaklaşmak için başımı
omzuna koyup uyumaya deli gibi ihtiyacım vardı. Ben de bu vesileyle tüm kırılmışlığımı
ve üzüntülerimi yüklenip Bursa'ya gittim. C ile cumartesi gece yarısı ancak
buluşabildik. İlk intiba ve tanışma çok iyi geçti. Bir şeyler atıştırıp
kalacağımız eve geçtik lakin yorgunluk ve saatin geç olması sınırlarımızı
zorlamaya başlamıştı. Bunun üzerine C ile olan sohbetimiz birden onun eski
ilişkilerine geldi. Geçmişte nasıl kandırıldığından, aldatıldığından, saf
yerine konulduğundan, suistimal edildiğinden ve bu sebeple güvenini
yitirdiğinden o kadar bahsetti ki geçmişteki travmaları aramıza adeta kara bir
bulut gibi girmeye başladı. Son olarak ta, ''aşık olacağım biri mi, öyle biri
çıkacağını zannetmiyorum'' sözü bardağı taşıran son damla oldu. MADEM BU
ZİHNİYETTESİN O ZAMAN NEDEN İNSANLARLA FLÖRT EDİYOSUN BE İNSAN!, demeyi çok
istememe rağmen anlayışlı bi şekilde dinledikten sonra yaptığı bu seçimlerin
asıl suçlusunun kendisi olduğunu ve bu yüzden başkalarına değil kızacaksa
kendisine kızması gerektiğini usturuplu bir şekilde söyleyip lafımı ortaya
koyduktan sonra ortada saçma ve gereksiz bir muhabbet döndüğü için arada
istemsiz bir gerilim oluştu. Bu sohbetten sonra ben fazlasıyla düşmüştüm
açıkçası çünkü birini tanımak için yaptığım 300kmlik yolculuğun hak ettiğinin
bu olmadığını düşünüyordum. Az ve öz zamanımızı kendimiz hakkında
değerlendirmek varken insanların geçmiş defterlerini açması kadar aptalca bir
şey de göremiyorum. Bu sohbet kendimi flört seviyesinden arkadaş seviyesine
çektiği için içimde fiziksel ve duygusal ne varsa C'ye karşı birden griye
bürünmüş oldu. Ardından ikimiz de çok yorgun olduğumuz için uyumaya karar verdik
ki ben bu sohbetten sonra diğer yatak odasına yöneldim çünkü ayrı yatacağımızı
düşünüyordum zira bu kafada olan biri olsam kimseyle beraber uyumazdım. Diğer
odadaki yatağın üzeri boştu ve sorduğumda yorgan ve yastığı büyük yatak odasına
taşıdığını söyledi beraber yatmak için, ben de bir şey demeden odaya ilerledim
( zihnimde bu ne perhiz bu ne lahana turşusu mk düşünceleri uçuşuyor) Yatağa
yattığımızda ben dayanamayıp konuyu açtım ve söylediği onca şeyden sonra
aramıza bir duvar ördüğünü ve bu sebeple benimle nezaketen aynı yatakta
yatıyorsa hiç gerek olmadığını belirttim. İçinde olduğum ruh hali sebebi ile
zaten hassas bir dönemimdeydim ve bu durum beni oldukça demoralize etmişti.
Hemen yok canım N'alaksı var sen beni
yanlış anladın bık bık bık söz grupları
ve 1-2 sarılmanın ardından birden öpüşmeye başladık ve ben burdan sonra koptum
zira aklım ve ruhum hala 5dk önce
konuştuğumuz sohbetteydi. Beraber olmamızdan keyif alsam da erekte dahi
olamadığım kısa bir seks deneyimi yaşadık. Bu ana kadar hiç bir şey hayal
ettiğim gibi gitmediğinden bundan sonrasını iplememeye karar verdim. Ardından
iki ruhsuz insan gibi uyumaya döndük lakin ben ne kadar olayın üzerinde durmak
istemesem de son birkaç saatir deneyimlediklerime karşı içim içimi yiyordu. Ve
ben hala yanımda moşur moşur yatan o rahat ve ilgisiz insanı uyurken izlemeye
ve o haliyle ilgisinden dilenmeye çalışıyordum... Ne kadar acınası ve zayıf bir
ruh hali içinde olduğumu işte o an net bir şekilde anladım. Bir çok şeye
ihtiyacı olan kırılgan bir çocuk gibiydim ve yanımda ihtiyaçlarımı önemseyen
kimse yoktu. Bu acınası halde uyumaya çalışırken sabah ezanı ile irkildim ve
birkaç saat uyumamın akabinde sabah olmuştu bile...
Evden 11 de ayrılmamız gerektiğiden 10.30
gibi uyanıp alelacele hazırlanıp mekandan ayrıldık. Benim sabah uyanırken
beklediğim o romantik uyanma anı da böylelikle de çöpe gitmiş oldu. Bundan
sonra tüm gün dışarıda olacaktık ve ben ''ne zaman bir daha başbaşa kalacağız
ki ?'' şeklindeki cevapsız sorularım eşliğinde kahvaltı etmek için dere
kenarındaki güzel bir mekana gittik. Sanırım C'nin misafirperverliği iyi giden
tek şeydi. Kahvaltıdaki sohbet te dünkü sohbetten farklı bir yöne ilerlemeyince
dayanamayıp ne kadar eski ilişkilerinden bahsettiğini söyleyip çıkıştım. Ama
biz ne dersek söyleyelim önemli olan karşımızdakinin anladığı kadarı
olduğundan çok fazla üzerinde de
durmadım. Tek umudum pazar gecesini, en azından akşamını baş başa bir yerde
geçirme ihtimalimdi ve ben bu ihtimalime tutunup bir çok şeyi gözardı etmeye
devam ettim. Farklı bir yerde Cortado ve Flatwhite larımızı içerken bu gece
beraber kalma düşüncemi ilettiğimde eve gitmesi gerektiğinden ve işleri
neticesinden bunun olamayacağı cevabını aldım ve bu da bana güzel bir cevap
daha olmuş oldu. Bu noktada benim de ikimizle ilgili tüm ihtimalin 0 a
düştüğünü anlamış oldum. Ardından biraz Bursayı dolaştıktan sonra benim İdo'ya
binmem için Güzelyalıya doğru yol aldık.
Sahilde yürürken içinde bulunduğum ruh hali yüzünden tek hissettiğim koca bir hiçlikti
kendimle ilgili. C'ye kıyasla bir işim, iyi bir hayatım, güzel ve sıcak ailevi
ilişkilerim, özgüvenim ve hayata karşı bir hedefim yoktu ve bunların hepsinin
hissettirdiği hiçlik ve hiçbir şeylik duygusuyla yüzümde tebessüm, C'ye her şey
için teşekkür edip uğurlayarak feribota doğru yol aldım.
Bir insanın düşüşünden daha acı verici bir
şey varsa o da o kişinin düşerken tutunabileceği hiç bir dalının olmamasıymış
bunu deneyimledim o an. Kötü geçen bu flörte karşılık tutunabileceğim hiç bir
dalım yoktu benim. Ne ailem, ne işim ne param ne eğitimim hiçbişeyim hiç bir şeyim
yoktu işte! Ve ben tüm bu yoksunlukları o feribotta ve sonrasında tek başıma
hissedip yaşamak zorundaydım...
Bu acı verici deneyimin bana kattığı en
büyük ders kendi eksikliklerim ve zayıflıklarımdı aslında. İçinde bulunduğm
duruma sonsuza dek üzülüp ağlasam da bu şekilde düzeltemeyeceğimi, bunun için
değişmem ve harekete geçmem gerektiğini anlamıştım. En azı ufak bir başlangıç,
bi' bebek adımı dahi kafiydi ama yeterki o cesurca adım atılsındı! Ben de
hayattan ve C'den aldığım bu acı verici dersin ardından kendimle başbaşa eve
doğru yola koyuldum. Şuan kendimi çok basit,eksik,yetersiz ve zayıf
hissediyorum. Buna rağmen günün ağırması ile birlikte kendimi geliştirmek adına
bir kaç bebek adımı atacağım. Belki bu adımların hiç biri işe yaramayacak, belki
pes edeceğim, belki her şey daha iyiye gitmeye başlayacak;bilmiyorum. Bildiğim
tek şey, bir daha asla eski Oğuz olamayacağım. Asla...
17 Şubat 2017 Cuma
Turnin' into Dust
Nereden başlayacağımı, ne diyeceğimi bilemiyorum...
2016'da o kadar çok şey kaybettim, o kadar çok şeyin yoksunluğunu yaşadım ki, kendimle yapmak istediğim basit bir sohbet-yüzleşme bile neredeyse yılımı aldı.
Hayatımın en kötü dönemini geçiriyorum. Canım çok acıyor; önce babamın, ardından anneannemin, ailemin, sevgilimin, direncimin, özgüvenimin, neşemin kısacası içime baktığımda yadsınamayacak bir boşluk yaratmayı sağlayan bir çok şeyin hayatımdan kayıp gitmesini izledim. İşin en ironik yanı da, herkesin ''zamanla'' her şeyin daha iyi olacağını söylemesine rağmen kendim için her şeyin daha da kötüye gitmesiydi. Yaşanan trajik bir olayın getirmiş olduğu şok durumu azaldıkça yokluğu ve onun getirdiği boşluğun zamanla fark edilmesi, sanılanın aksine zamanın yürekteki-zihindeki yaraları daha da belirginleştirmesine sebep oluyor.
30 Nisan 2016, hayatım zaten iyi gitmiyordu... Kendi içimde ve zihnimle tartışma hatta kavga içerisindeydim. Spritüel kitapların önerileri,teorileri,teknikleri zihnimde çarpışmış ve ortaya koca bi' kaos bulutu ortaya çıkmış, ben de bu karanlığın içinde yönümü bulmaya çalışıyordum. Bu zihinsel ve ruhsal çöküş bedensel olarak tüm enerjimi harcadığından saatlerce uyusam da kar etmiyor, bir türlü yataktan kalkamıyordum. Direncimi ve gücümü toplayıp pratik içeren mutfak derslerine katıldığımda ise 6 saatin sonunda tamamen bitkin düşüyor ve akşam 20.00 de uyusam dahi öğlen 12 de bile uyanamıyordum. Uyudukça vücut direncim ve kondisyonum azalıyor, bunlar azaldıkça daha da uyuyasım geliyordu. Bi' taraftan da zihnimdeki kaosla mücadele ediyordum. Nereden geldik ? Nereye gidiyoruz ? Ne için buradayım ? Yaşamımı nasıl istediğim gibi yaratabilirim ? Nasıl gerçekten mutlu ve huzurlu olabilirim ? Bunlar benim için kendimi bildim bileli çok önemli sorulardı ama bir türlü bu konuda kendi yolumu bulamamıştım. Bunlar içinde okul-hayat-iç dünyam üçlüsü içinde hayatta kalmaya çalışıyordum. Zaman zaman cızırdasak ta bu zor zamanlarımda yanımda olan ve beni destekleyen öncelikle ailem ve ardından Met vardı. O zamanlar bana verdikleri destek ve yaptıkları her şey için minnetarım.
Güz döneminde yurt yaşantım canıma tak etmiş ve Bahar dönemi için bulabildiğim ilk ev arkadaşına evet demiş ve tabiri caizse ayaklarım g*tüme vura vura yurttan kaçmıştım. Nitekim yağmurdan kaçarken doluya tutulduğumu anlamam çok uzun sürmeyecekti. Sokak jargonu konusundaki saflığım sebebi ile ev arkadaşımın 402 friendly olduğunu, hatta 402 nin kendisi olduğunu anladığımda bu durum uyum sağlamam gereken başka bir şeyin daha çıktığının acı habercisiydi. Ev arkadaşım her ne kadar özünde gerçekten çok iyi bir insan olsa da, bu durum benim tölere edebileceğim limiti zaman zaman aşıyor ve üzerime fazladan bir stres oluşturuyordu. Bütün bunların içinde ben bir gün okula gidiyor ertesi gün 16-17 saat uyuyordum. Annem-babamla genelde telefon veya cam üzerinden sohbet ettiğimiz için genel ruh halimin ve okula devam durumumu pek bilmiyorlardı. O zamanlar onlarla sohbet etmek benim için pek anlam ifade etmese de, bir gün babamla yaptığımız bir telefon görüşmesi ailenin bir insan için ne kadar önemli olduğunu fatk etmemi sağlayacak ,idi. Uzun süredir pasif bir hayat sürdüğümden babamın sabrı doğal olarak artık tükenmiş olacak ki, okula da pek gitmediğimi öğrenince haklı olarak beni biraz fırçaladı. Ona her ne kadar kendimi ifade etmeye çalışsam da 4 kişilik bir aile içinde yıllardır savaşan ve mücadele eden tek kişi olan bünyesi artık bu yalnızlığa dayanamıyor ve bizim de buna katkıda bulunmasını istiyordu ki bu belkide bir baba olarak istemesi en doğal ve bizim tarafımızdan yerine getirilmesi gereken en temel görevdi. Babam çok uzun bir süre sonra ilk defa üzerime bu kadar gelmişti ve zaten hassas olan ruh halim bu tepkiyle iyice dolup taşmıştı. Konuşmamızın sonlarına doğru üzerime fazla geldiğini düşünmüş olacak ki her zamanki özverili haliyle sohbeti yumuşatmış ve beni bir baba olarak kendime getirmeye çalışmış ve ardından normal bir şekilde telefonları kapatmıştık. Bu sarsılışın ardından bir süre ağladığımı hatırlıyorum. Babam söylediği her kelimede haklıydı, nitekim ben iyi bir durumda değildim ve onun emeklerine layık bir evlat olmayı gerçekten çok isterdim. Beni asıl üzen ve perişan eden bu durumdu zaten. Bunun üzerine babam beni tekrar aramış, boğuk bir sesle üzerime fazla geldiyse kusura bakmamamı söyleyip alttan almaya çalışıyordu. O an ne kadar muhteşem bir babaya sahip olduğumu bir kez daha anlayacak, daha sonra onun da telefonu kapattıktan sonra üzülüp ağladığını öğrenecek ve bu telefon görüşmemizi ömrümün sonuna kadar unutmayacaktım.
Hafta sonu kardeşim Eskişehir'den eve gelecekti. Bizimkiler hep beraber olalım diye beni de çağırdılar. Ben oldukça isteksizdim zira o aralar kardeşime kızgın olduğum birkaç konu vardı. Ailesini, bizi ihmal ettiğini düşünüyordum ve bu sebeple ona karşı soğuk davranıyordum. Yine de bizimkileri kırmamak için gitmeye karar verdim. Kardeşim Cuma gecesi gelmişti. Ben de Met ile görüşüp cumartesi akşam yemeğine yetişecektim. Yetişemedim... Hiçbirine, hiç bir şeye yetişemedim. Vardığımda ilk uğradığım yer Hastane acili oldu, ardından 'o' haber... acı, göz yaşı, şok, kalabalık, teselli etmek- edilmek, tarifi imkansız bir akşam ve gece... Sabahsı cenaze namazı ve her şeyin ta en derinine dokunduğu o farkındalık. Ağlamak, ağlamak, ağlamak, sadece ağlamak...
Babam yoktu artık. Hayatımda tanıdığım en temiz yürekli insan artık gerçekten bir Melek olmuştu. Bize de onun yokluğu ile başa çıkmak kalmıştı. Bu acıyla başa çıkmak zorunda kalan 3 kişi artık bir 'aile' olarak düşünüp hareket edememeye başlamıştı yavaş yavaş. Önce 8 gün sonra kardeşim yaz okulu bahanesiyle Eskişehire dönmüş, genel mizacı zaten depresif olan annem ile ben başbaşa kalmış ve 3 ay boyunca kelimenin tam anlamıyla birbirimizi yemiştik. Hayatımda geçirdiğim en zor dönemdi ki çoğu zaman acı ve üzüntümün önüne geçiyor, yasımı tutmama engel oluyordu. Belki de bu yüzden hala kendime gelebilmiş, hayata adapte olabilmiş değilim bilinmez.
Ardından Güz dönemi geldi, güzün gelmesiyle anneannem de mevsim gibi solmaya, kabuğuna çekilmeye başladı. Hayatımda gördüğüm en gaddar ve güçlü insan, artık boş ve anlamsız bakıyordu. 40 gün içinde o da bizlere veda etti. Hastanede olduğu dönem boyunca stres düzeyim o kadar arttı ki sabah telefonumu açtığımda gelen aramalardan anneannemin vefatını anladığım an nabzım 180lere çıktı ve ciddi bir panik atak geçirerek soluğu acilde aldım. O an Met yanımda olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Herhangi bir organik rahatsızlığım olmadığı her zamanki gibi daha sonradan kesinleşse de benim için resmen hayatımı kurtarmıştı. Bu atakla birlikte kaygı bozukluğu durumum tekrar gündeme geldi ve depresyon-yas-kayıp ile birlikte hayatımda gerekli yerini bularak kendini göstermeye başladı.
Tüm bunlar olurken Met ile aramızda bir sevgi problemi olmamasına rağmen ilişkimiz tükenme noktasına gelmişti. 2-3 gün görüştükten sonra benden sıkılmasına ve soğumasına artık dayanamıyordum. Bazı noktalarda yeterince uyumlu değildik ve bu da benim odağımın dışa dönmesine ve sonrasında kendime daha da kızmama sebep oluyordu. Çabalarımız karşılıksız çıkınca birbirini seven iki insanın yaptığı gibi üzülerek birbirimizin hayatından çıkmaya karar verdik. Olanlar yetmiyormuş gibi bir de artık bekar biriydim :)
Güz döneminde anneannemin cenazesine katıldığım için okula konu ile ilgili mazeret dilekçesi yazmama rağmen dilekçemin reddedildiğini ve 8 kredilik ana Mutfak dersimden kaldığımı dönemin sonunda öğrendim. Okula olan motivasyonumun mimimuma düşmesi ile belkide 2016nın benim için en güzel şeyi olan oda arkadaşım Y sayesinde yalnızca beraber aldığımız Tarih dersini verebildim ve berbat bir gpa ile dönemi sonlandırdım.
Gastronominin bana yetmediğinin ve beni tamamlamadığının uzun süredir farkındaydım. Hayatımda uzmanlaşmak istediğim alan bu değildi. Çok önemli bir destekçi olabilirdi ama kesinlikle asıl olay bu değildi. Geçtiğimiz güz dönemi içinde belki de oda arkadaşımdan çok şuan hayatımdaki en yakın insanlardan biri olan Y olmasaydı kahveye olan ilgimin bu kadar üzerine belkide düşmeyecektim. Böylesine kaotik bir yazıda Y'den kasten bahsetmiyorum çünkü bunu yaparak hayatıma getirdiği aydınlık,neşe,canlılık,mutluluk ve gerçek dostluk hissini ve bana kattığı bilimum şeyi gölgelemiş olurum ki bu da benim için kendisine hakaret etmem demektir. Kısa zamanda yakalıdığımız uyum ve samimiyetin daha da derinleşmesini diliyorum, ikimiz adına tek temennim bu Y ve gerçekten her şey için tekrar sana teşekkür ederim ^ ^
Y ile olan Nero Loca sohbetlerimiz ve benim kahveye olan hassasiyetim birden aklımda ve kalbimde 'Barista olmak' fikrini canlandırdı. Bu yolculuk uzun zaman sonra bana tutku ve heyecan veren tek şeydi ve bunu fark ettiğim için gerçekten minnettarım. Sömestra girdiğimizde boş vaktimi değerlendirmek adına her ne kadar son anda vazgeçmeye dahi yeltenmiş olsam da, MSA da hayatımın en güzel ve öğretici zamanlarından birini geçirdim ve Prof. Barista eğitimini aldım. İnşallah 24'ünde pratik ve teorik sınavları vererek sertifikalarıma da sahip olacağım. Bu arada kahve eğitimi almak ve bu yönde kariyer hedefi oluşturmak isteyenler için şiddetle bu eğitimi önerdiğimin altını çizmek isterim. Zira Türkiye'de hali hazırda bu kadar pratik eğitim içeren ve ücreti de bu kadar uygun olan başka bir Barista eğitimi yok. Üstelik eğitimi başarı ile tamamladığınızda aldığınız uluslararası Pearson ve Mumac sertifikaları eğitimi kendi içinde daha da eşsiz bir hale sokuyor.
Kahve, bu karanlık dönemimde yoluma ışık tutan ve beni hayata bağlayan ender etmenlerden. French Press ile yaptığım 2. Cold Brew denemem şuan sağımda tamamlanmayı bekliyor. Kahve konusunda iyi bir ivme yakalamış olsam da, ne yazık ki bu durum hayatımın geri kalanında aynı değil. Aldığım psikolojik yardımlar sonucu ve EFT'yi keşfetmemle kendimle olan bağlantılarım sonucu bir süre önce hayatımın yönünü oldukça olumsuz etkileyen bilinçaltı durumlarından birinin farkına vardım: ''YETERSİZSİN!''
Bu yetersizlik duygusu ve algısı okul hayatımdan özel hayatıma kadar o kadar yerleşmiş ve kemikleşmiş ki, şuan bu durumun farkındalığı ve yetersizlik algım sonucu kaçınma davranışlarımın getirmiş olduğu acıyla hayata devam etmekten başka bir şey yapamıyorum. İlk mutfak derslerimdeki yaşadığım bazı aksaklıklar, şeflerin bana ''arkadaşlarına göre geridesin, daha çok çalışmalısın'' demesi, gelecek kaygım, mezun olduğumda ne yapacağımı bilemememden ötürü getirdiği her türlü olumsuzluk,kayıp ve acıya rağmen bilindik geçmişte yaşamayı seçmem hayatımdaki temel başarızlık dinamiğinin ama sebebini keşfetmemi sağladı. Ne var ki, buna karşılık ne yapacağımı bilemez bir haldeyim. Bu farkındalığıma rağmen yine eksiklik ve korkularımla yüzleşmek yerine onlardan kaçıyor, saatlerce uyuyor, derslere girmiyor ve neredeyse hiçbir şey yapmıyorum. Aldığım psikolojik-Psikiyatrik terapinin de faydasını görmemeye başladım zira geriye sadece her iyileşmenin 3. ayağı olan kişinin kendisinin harekete geçmesi kaldı ve bende bu antagonistleri nasıl yeneceğimi bilmiyorum...
En son küllerinden doğan Anka Kuşu'nu deneyimlerken şuan tamamen dibe batmış ve tuzla buz olmuş bir haldeyim. Her bir parçam bir yöne dağılmış durumda ve arkama baktığımda artık sığınabileceğim, bana destek olabilecek bir aile göremiyorum. Fiziksel olarak kardeşim ve annem mevcut olsalar dahi ne yazık ki babamın vefatı ile artık bir aile olma özelliğimizi kaybettik. Bu durum çok üzücü olsa da değiştirebileceğim tek hayatın kendi hayatım olduğunu ve başkalarının seçimlerine saygı göstermek ve kabul etmekten başka yapılacak bir şeyin olmadığını biliyorum. Bu sebeple ben de bu yaşam sürecinde artık yalnız isem, her şeye rağmen tek başıma devam edeceğim(etmeye çalışacağım)
Met ile yaklaşık 2 yıl süren ilişkimiz içinde de kendim hakkında, karşımdaki insanı nasıl tanıyacağım-neye nasıl tepki vermem gerektiği hakkında, nasıl bir ilişki ve bireyle ortak bir payda içinde bulunmak istediğim gibi bir çok şey hakkında kendimi ve hayatımı keşfettim. Her şeyden önce, Met gibi bir insanı, benden haliyle zıt noktada olmasına rağmen beni kendisine çekmeyi başarabilen şahsına münhasır bir insanı tanıdım. Biliyorum ki iletişimimiz ve aramızdaki bağ sonsuza dek devam edecek. Onunla yaşadığım her an için minnettarım ve hiçbir şey için pişman değilim, umarım ki sen de böyle hissediyorsundur.
Kabusların ve ataletin son derece baskın bir şekilde üzerime çöktüğü hayatımın son döneminde, her şeye rağmen birçok şey öğrendim lakin şu 3 gerçek kadar hiçbiri yüzüme bir tokat gibi çarpmadı:
- Hayatta her an her şey olabilir.
- Today pain you feel, will be the strength you feel tomorrow.
- What's on the other side? You'll never know unless you go, go, go girl!
Sevgilerimle,
MoB
Kaydol:
Yorumlar (Atom)