Son zamanlarda Dünya çok büyük bir salgının tehditi altında.Yüzyıllardır bilimadamlarının üzerinde çalıştığı bu hastalık o kadar sinsi ki, henüz tam olarak bu hastalığa sebep olan şeyi tespit edebilmek bile mümkün olmadı. Her insanda farklı reaksiyon ve tepkiler veren bu şeye karşı henüz ne bir panzehir, yada etkisinden kurtulabilecek herhangi bir ilaç geliştirilebilmiş değil.Bu hastalığı geçirdiğimizde bağışıklık kazanamamızda ne yazık ki büyük handikaplardan yalnızca birtanesi...
Hangi hastalıktan mı söz ediyorum? Tabiki aşk virüsünden... Genç,yaşlı,zengin,fakir ayırmayan bu virüs en büyük etkisini kalp ve beyin üzerinde ortaya çıktığı kanıtlanmış durumda. Özellikle hangi durumda hangisini kullanmamız gerektiğini büyük ölçüde zorlaştırıyor. Bir de insanda kendine has bir körlük durumuda ortaya çıkartığı görülen belirtiler arasından.
Şu sıralar mevsimi mi geldi nedir bilinmez, yine insanlar üzerindeki etkisini arttırmış durumda.Gerçi ne zaman azalttı ki orasıda ayrı bir konu...
Tabiki bu durumun insanlar üzerindeki etkisini farkeden bazı üstün zekalar,bu insanların durumunu fırsat bilip onların üzerinden nasıl para kazanılacağını planlayıp organize ettikten sonra içinden çıkılması neredeyse imkansız güzel bir kısır döngü de yaratmayı ihmal etmemişler. Bu döngüye yakalanırsanız eğer,çıkmanız hiçte kolay değil.Bu üstün zekaların başında tabiki film ve müzik sektörü geliyor. Özellikle romantizmin doğasında olduğu kadınları seçen film sektörü,bir tutam romantizm ve bolca aşk karışımlı romantik filmleri piyasaya sürerek büyük bir servet elde ediyor.Kızların yanı sıra erkekleri de kızları bu tür filmlerin tam istenilen kıvama getirdiği gerçeğiyle büyüsüne alan bu sektör,ne yazık ki bizi dört bir yandan kuşatmakta ve başlarındaki insanların gözlerindeki dolar işaretiyle bizleri tuzaklarına düşürmek için ağızların sularını akıta akıta beklemekte...
Bu durum beni yavaça strese sokmaya başlasa da,ilgim ve merakım bu olayın ilginçliğine yenik düştü ve kendimi detayların okyanusunda uzun bir dalış yapmaktan alıkoyamadım.
sadece film ve müziğin değil,sanatın yegane kaynağı aşk,tüm bolluğunu bonkörce savurarak çeşitli yollarla herzaman kendini betimlemeyi ihmal etmemişti.Aşkın bu yolla insanlar üzerinden kendisini zekice çoğaltması biryana;Aşk,dünyada kendisini iki farklı türde doğdurtmuştu:''Sonu mutlu biten,sonu mutsuz biten...''
Bu sonuca gayet salt,basit bir insani mantık ile yaklaştığımızda ortada mutlu sonu seçmek için hiçbir engel göremiyorken sanatta bunun tam aksi yönde bir ilginin doğması ve bunu farketmem beni beynimden vurulmuşa çevirdi.Filmleri ele alırsak eğer,son derece dramatik,sonu mutsuzluk ve acı verici biten,aşkın insanları perişan ettiği filmler,sonu mutlu ve aşkın sonunda iki insanı kavuşturduğu filmlerden kat kat be kat ilgi görmekte.Hatta ve hatta yere göğe sığdırılamamakta.Mutlu,neşeli aşk filmleri ise bir güzel eleştirildikten sonra ağzının payı verilerek arşivdeki yerine postlanmakta...
Hem aşkı,gerçek sonsuz mutluluğu arayan,filmlerde ise tam tersine rağbet gösteren izleyilecilerin nasıl bir ironi içinde bulunduklarını fark ettiğimde buna mantıklı bir sebep bulabilmek için uzunca birsüre düşüncelere dalsamda,boğulacağımı anlayıp daha fazla üstelemeden bu gerçeği göz göre göre kabul etmek zorunda kaldım.
Leyla ile Mecnun'dan tutun,Romeo ve Juliet'e kadar okuduğumuz,dinlediğimiz,imrendiğimiz aşkın tüm tasvirleri birer mutsuzluk abidesinden başka birşey değildi.
Şuanda da durum farklı değil.Aşk, ele geçirdiği insanları kendi melankolisinde boğarak pesimist bir yaşam tarzını insanlara zorlukla kabul ettirmekte.Buna rağmen insanlık buna dünyadaki en prestijli markanın %95 indirimli ürünleri gibi rağbet göstermekte...
Bu sonuca ulaştığımda insanlığave dolayısı ile kendime olan kızgınlığım,sonucu değiştirmenin imkansız olduğu gerçeğinin bende yaratmış olduğu öfke ve acizlik ile birleşti ve hayatın getirdiği yükler yetmiyormuş gibi ben bunlarıda omuzlayıp yoluma devam etmek zorunda kaldım.
Ama birsüre sonra,yaşam içine gömülmüş gizli bir vizyonu fark ettiğimde içinde bulunduğum bu karanlık evren,hiçbir köşesinde en ufak bir karanlık nokta kalmayacak kadar aydınlanacak ve ben kendimi şok etkisi yaratan bu gerçek ile tamamen farklı bir noktada bulacaktım...
Gün geçtikçe kendi özümdeki gözlemleme,aşkın bu yıkıcı ve köleci etkisini aslında çoktan bildiğimi ve bu oyunun kurallarını çoktan kabulettiğimi farketmeme olanak tanıdı.Sanki hükmen mağlup bir takımın oyuncusu gibiydik.Kazanan tarafa geçmenin imkanı yoktu.Ya bu deveyi güdücek,ya bu diyardan gidicektik adeta.Bende bu virüse birkaç kez yakalandım. Ama en büyük etkilerini bana L de gösterdi. İçinde bulunduğum durum aşkın üreyip çoğalması için mükkemmel bir kültür ortamıydı ve ben bu hastalığın getirdiği zayıflık ve acizlik ile yavaş yavaş kendime olan saygımı ve kontrolümü kaybetmeye başladım. Birsürü dram,kötü yaşanmışlıklar,mutsuluk ve ıstırap yüklü bir yaşam. Tamda aşk için yaratılmış mükkemmel bir konaktım ben...
Ta ki ben yediğim son darbedenin ardından 'buraya kadar!' diyene kadar.Önümde iki yol vardı:Ya kendimi,ya başka birini yaşatacaktım özümde...Ben seçimimi yaptım ve bu seçim ile yaşamaya başladım.Aşk gerçekten ona karşı üstün gelinmesi çok zor ve yıkılması güç bir tabu.Ama tutunulacak dalları doğru seçtikten sonra hiçbirşeyin imkansız olmadığını anlamak hiçte zor değil.Dünya insanın onu görmek istediği gibi şekillenen ve renklenen bir bukalemundan farksız.Ben bunu unutmadan yaşamaya ve kendimi fırlatmış merkezime yerleştirmeye çalışırken zamanla çok ilginç bir düşünce sızdı beynime...Var olan tüm aşk efsanelerini,izlediğim aşk içerikleri filmleri baştan sona tekrar izledim.Hepsi beynime giren bu düşünce sayesinde daha değişik görünmeye başladı.Artık farklı hissetmeye başlıyordum bazı şeyleri.Birşeyler içimdeki sarmaşıkları çözüp karmaşanın içindeki gerçek özü görmeme olanak tanıyordu.Gördüğüm aşka karşı korkunç bir uyarının ta kendisiydi...
Duyduğumuz tüm masallar,destanlar,gördüğümüz tüm filmler,dinlediğimiz tüm şarkıların vermek istediği bir mesaj vardı aslında.İnsanlık aşk virüsüyle binlerce yıl önce tanışmış ve bu salgının etkilerini çok iyi bir şekilde deneyimlemişti.Şuanki edebiyatın bunu ne derece kasti yaptığını bilemem ama,bize anlatılan o masalların ve büyüleyici aşk hikayelerinin aslında birer uyarı tabelası olduğunu anladım.Atalarımızın bize bıraktığı en büyük öğütlerden biri:''Aşka yaklaşma!'' idi...
Tarih aşka karşı birsürü panzehir ve ilaçla kaynıyordu aslında.Ama bizim hastalıklı zihnimiz ne yazık ki bunu farklı bir halüsinasyon olarak görmemizi sağladı.L ve araştırmalarım sonucu öğrendiklerimin yardımıyla bu büyünün üzerimden kalkması,etrafımdaki bu dünyayı farklı ve daha gerçekçi anlamama,adeta gözlerimin üzerinden pir perdenin yavaşça aralanmasına sebep oldu.Şimdi herşeyi daha iyi görebiliyordum.Daha net,daha canlı,daha katıksız...
Şunu farkettim ki bu büyüden insanları toplu birşekilde kurtarabilecek bir iksir bulmak imkansız.Gerçek şifa ve şifacı yalnız ve yalnıca sizsiniz.Oto kontrolünüzü ele almaya çalışın ve nasıl bir oyunun içinde bulunduğunuzun farkına varın.Bu durumu üstünüzden atsanız bile etkisi bir müddet daha devam edecek.O,herşeye rağmen sizin en ufak bir omuz düşürmenizde tekrar kendisini hortlatabilmek için pusuda beklemeyi sürdürecek.Ama korkmanıza gerek yok.Dikkatli yaşamaya devam ederseniz eğer,sizde benim gibi bu virüsün poposuna tekmeyi basabilirsiniz.Ben hala hastalık sonrası geçirilen bazı yanetkileri yaşıyor bulunmaktayım. Ama eminim ki kısa bir süre sonra tamamen kendi sağlığıma kavuşacağım...
Sizleride en kısa sürede yanımda görmek beni fazlasıyla mutlu edecek,aşk denen köleliğe karşı artık sesimizi yükseltmemizin zamanı geldi de geçiyor bile.Eğer gerçekten aşık olmayı istiyorsanız kendinize aşık olun,kendinizi sevin.Aşkın kendinizde yararını göreceğiniz,hatta sandığınızdan daha fazlasını alacağınız tek yol bu.
Ve sakın unutmayın ki:''İnsanların uydurduğu En büyük yalan,seni sonsuza dek seveceğim''dir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder